Geçtiğimiz hafta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, aynı partiden olmasına rağmen pek de anlaşamadığı Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın kabinedeki görevine son verdiğini açıkladı. Bu her ne kadar beklenen bir adım olsa da zamanlaması üzerine özellikle düşünüldüğü açıktır.
Gallant, tam da Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanlık seçimlerinin yapıldığı gün yani 5 Kasım'da görevden alındı. İsrail Savunma Bakanı, Biden hükümetiyle, Gazze’deki orantısız saldırıları, orada sebep olduğu insani felaket, İran ile yükselen gerginlik gibi meselelerden dolayı görüş ayrılığına düşen ve yıldızı bir türlü barışmayan Netanyahu arasında iletişimi sağlıyordu.
Öte yandan Gallant'ın görevden alınması aynı zamanda iktidardaki koalisyon ile müesses nizamın unsurlarından biri olan ordu arasındaki gerginliğin de bir yansımasıdır. Gallant ile Netanyahu, İsrail’in savunma hakkı tezini öne sürerek, İsrail'in stratejik ve mesiyanik iddialarını hayata geçirmeye yönelik bir girişime evrilen ve bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyen Gazze'deki katliamı başlattığından beri fikir ayrılıkları yaşıyor. Savaşın amaçları, nasıl sürdürüleceği gibi konular yüzünden karşı karşıya gelen ikili arasındaki gerginlik, zaman zaman yaptıkları açıklamaların farklılığından da anlaşılıyordu. Bu inatlaşma 7 Ekim öncesine dayanıyor.
7 Ekim öncesi İsrail'de siyasi kriz
Hamas’ın 7 Ekim saldırılarından önce İsrail, toplumsal, siyasi ve hukuki boyutları olan bir kriz içerisindeydi. 2022 yılındaki son seçimlerden sonra iktidara ancak aşırı milliyetçi-dindar partilerin desteği ile gelebilen Netanyahu, İsrail’in tarihinde benzeri görülmemiş radikal sağ bir koalisyon kurarak, toplumun neredeyse yarısını iktidara yabancılaştırmıştı. Toksik bir mesiyanik-yerleşimci ideolojinin yansıması olan bu koalisyon, sadece seküler kesimlerin yaşam tarzını değil, aynı zamanda devletin modern-liberal temellerini de tehdit ediyordu. Yargıyı ele geçirerek dönüştürmeyi hedefleyen sözde yargı reform paketine yönelik tepkiyle başlayan toplumsal çalkantı bu endişenin bir yansıması oldu.
Halihazırdaki hükümetin iktidara geldiği günden 7 Ekim saldırıları gerçekleşene kadar geçen sürede on binlerce İsrailli her hafta sonu meydanlara çıkarak "yargı reformunu” protesto etti ve Netanyahu’nun istifasını istedi. İşte bu gösterilerde belli başlı siyasetçiler ve İsrail ordusunun (IDF) temsilcileri de boy gösterdiler ve bu radikal koalisyonun devletin temellerini değiştirmeye yönelik çaba ve girişimlerinin karşısında duracaklarını beyan ettiler.
Öte yandan, İsrail’deki ultra-Ortodoks (Haredi) cemaatin erkeklerinin Tora çalışmalarından ötürü askerlikten muaf tutulmasının yarattığı eşitsizliğe yönelik tepki gösterenler arasında yine Gallant da vardı. Netanyahu ve Gallant, İsrail Yüksek Mahkemesinin bu eşitsizliğe son vermek adına aldığı kararın uygulanmasını sağlayacak Tal Yasasının yürürlüğe girmesi noktasında da karşı karşıya geldi.
Netanyahu'nun koltuğunda kalması koalisyonun dağılmamasına bağlıydı. Bu nedenle, koalisyon ortaklarının Haredi kesime zorunlu askerlik getirilmesi durumunda koalisyondan ayrılacaklarına dair açıklamaları Netanyahu’yu durdurdu. Bu kesimlerin, askerlikten kaçınan Haredi kesime kreş yardımı sağlayan bir yasa tasarısı geçmediği sürece koalisyondan çıkacağı tehdidi Netanyahu için son uyarı oldu. Bu da ikiliyi karşı karşıya getirdi, zira savunma bakanı olarak belli bir ağırlığı olan Gallant, bu tasarının meclisten geçmesini engelleyecekti. Bu yüzden Netanyahu, zaten geçmeyeceği gerekçesiyle tasarıyı İsrail Meclisi'ne (Knesset) dahi getirmedi. Ayrıca İsrail Savunma Bakanının askerlik yapmaya uygun 7 bin Haredi erkeğe dair taslak bildirimi onaylamasıyla birlikte, Gallant artık Netanyahu'nun başbakanlığı için varoluşsal bir tehdit haline geldi.
Netanyahu ordu üzerinde daha etkin kontrol istiyor
Son tahlilde Netanyahu ve koalisyon ortakları ordu üzerinde daha etkin bir kontrole sahip olmak niyetindeler. Özellikle de İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir gibi yerleşimci ideolojiyi benimsemiş, bizzat hareketin içinden gelen bakanlar, ordunun Gazze’deki askeri planlarını ve uyguladıkları stratejileri yeterli bulmuyorlar. Bu yüzden de kendileri gibi düşünecek, en azından niyet birliği içinde olmasa da bunlara karşı gelmeyecek bir savunma bakanı istiyorlar.
Gallant’ın görevden alınması Lübnan’a yönelik operasyon başlarken gündeme gelmişti. Bununla birlikte, yeni bir saldırının arifesinde savunma bakanını görevden almanın tepki çekeceğini düşünen Netanyahu, bu niyetini bir süreliğine rafa kaldırmıştı. Gallant’ın yerine ya Netanyahu’nun bir süredir küs olduğu Gideon Sa’ar ya da Dışişleri Bakanı Israel Katz’ın geçmesi bekleniyordu. Her iki ismin de güvenlik ve askeri hususlarda tecrübeli olmadıklarını, ne var ki Netanyahu’ya bağlı olduklarını belirtmek gerekir. Nitekim halihazırdaki koalisyon ve başbakan için önemli olan, ehliyetten ziyade bağlılık olduğundan bu noktada bir endişe oluşmadığını eklemek elzemdir.
Sonuç olarak Gallant’tan boşalan koltuğu Israel Katz alırken dışişleri bakanlığı da Gideon Sa’ar’a verildi. Böylece Netanyahu Gallant’ı görevden almasının sebebi olarak açıkladığı “fikir ayrılıkları” oluşması ihtimalini de ortadan kaldırmış oldu.
İsrail iç siyasetinde çalkantılar devam edecek
Bu değişimin İsrail’de iç siyaseti ve devletin kurumlarını iyi bir yere taşımayacağı belli olduğu gibi toplumsal huzurun da altını oymaya devam ettiği aşikardır. Nitekim Gallant görevden alınır alınmaz İsraillilerin sokaklara çıkması, bin kadar İsraillinin Netanyahu’nun konutunun önünde toplanarak kararı protesto etmesi bunun göstergesidir.
Netanyahu'nun bu kararının ülkenin güvenlik politikasıyla bir ilgisi yoktur. Gallant, Netanyahu'nun İsrail'in çıkarlarını kendi kişisel çıkarlarından ayrılamaz kılma düsturunun önünde bir engeldi. Gallant’ın önünden çekilmesiyle Netanyahu muhtemelen Haredileri memnun edecek yasayı Knesset’ten geçirecek, İsrailliler için büyük öneme sahip olan rehinelerin geri getirilmesi mevzuunu kenara atacak, Batı Şeria’daki yayılmacılığı genişletecek ve ilhakı hızlandıracak politikaların uygulanmasına göz yumacaktır. Bu politikaların sadece Netanyahu’yu değil, Filistinliler ile bölgeyi de daha derinlere götüreceği ortadadır. Öte yandan ABD’nin İsrail ile olan iletişiminde en güvendiği isim olan Gallant’ın yokluğunda yeni bakan Katz’ın performansını gelecek günlerde göreceğiz. İsrail'in bölgedeki pozisyonu her zamankinden daha fazla ABD-İsrail arasındaki koordinasyon ve anlaşmaya bağlıyken Netanyahu’nun bu koordinasyonu sağlayan kilit ismi görevden almayı seçmesinin İsrail’i daha zor bir duruma sürükleyip sürüklemediğini de yine zaman gösterecektir.
[Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan, İzmir Katip Çelebi Üniversite si Uluslararası İlişkiler Bölümünde Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.