Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya, Orta Doğu’da nüfuzunu yeniden inşa etmeye çalışırken Suriye ve Baas rejimiyle ilişkilerini stratejik bir ortaklık temelinde güçlendirdi. 1971’de Tartus deniz üssünün kullanımıyla başlayan işbirliği, Soğuk Savaş sonrası dönemde de önemini korudu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yönetimindeki Kremlin, 2015’teki doğrudan askeri müdahaleyle bu ilişkiyi yeni bir boyuta taşıdı. Esed rejimine sağlanan ekonomik, diplomatik ve askeri destek, Rusya’nın Orta Doğu ve Akdeniz’deki etkisini pekiştirme stratejisinin merkezinde yer aldı. Ancak bu destek, sadece Rusya’nın çıkarlarıyla sınırlı kalmadı, aynı zamanda Esed rejiminin uzun süre iktidarda kalmasını da sağladı.
Baas rejiminin devrik lideri Beşşar Esed, bu süreçte reformist bir lider olma iddiasından uzaklaşarak, kendi halkına karşı uyguladığı sert politikalarla ve milyonlarca vatandaşını ülkesinden göç etmek zorunda bırakan iç savaşla modern tarihte olumsuz bir iz bıraktı. Son yıllarda ancak dış desteklerle iktidarda kalmayı sürdürebilen Esed’in gücü, 8 Aralık’ta ani bir çöküşle son buldu. Suriye’yi terk etmek zorunda kalan Esed, Moskova’ya sığınarak bir zamanlar liderlik ettiği ülkenin sorunlarının sembolü haline geldi.
Moskova’daki devrik liderler
Sovyet sonrası dönemde Moskova, çeşitli devrik liderlerin son durağı olarak siyasi literatürde kendine yer buluyor. Kırgızistan’ın eski Cumhurbaşkanı Askar Akayev, Ukrayna’nın devrik lideri Viktor Yanukoviç ve son olarak Suriye’deki Baas rejiminin son halkası Beşşar Esed, Kremlin'in sunduğu güvenli limandan faydalanan isimler arasında. Ancak bu durum, Moskova’nın uluslararası imajı üzerinde ciddi etkiler yaratırken, Rusya’nın bir “devrik liderler merkezi” olarak görünmesine de neden oluyor.
Moskova’ya sığınan devrik liderlerin ortak bir özelliği, büyük oranda siyasi izolasyon altında yaşamaya mahkum olmaları olarak öne çıkıyor. Güvenlik endişeleriyle şekillenen bu hayatlar, yerel toplumdan kopukluk, dar çevrelerle sınırlı sosyal etkileşim ve ekonomik varlıklarını devam ettirme çabaları etrafında şekilleniyor. Kremlin’in koruma sağladığı bu liderlerin günlük yaşamlarına dair detaylar çoğu zaman belirsizdir. İzolasyon altında olan devrik liderler, varlıklarını sürdürmek adına Kremlin’in çıkarlarına da uygun hareket etmek zorundadır.
Stratejik ortaktan siyasi yüke Beşşar Esed
Putin’in bireysel kararıyla Moskova’da sığınmacı olarak bulunan Esed’in, geniş aile üyeleri aracılığıyla şehirde milyonlarca dolarlık dairelere sahip olduğu iddia ediliyor. Ayrıca Esed’in ülkeden kaçışı her ne kadar ani ve plansız gibi görünse de büyük miktarda para ve değerli eşya ile gerçekleştiği tahmin ediliyor. Oğlu Hafız Esed’in uzun yıllardır Moskova’da yaşaması ve akademik çalışmalarına burada devam etmesi ailenin Rusya ile bağlarını güçlendiren bir başka detay olarak öne çıkıyor.
Ancak Esed ailesi ne kadar uyum sağlamaya çalışsa da, Suriye’de yaşanan insan hakları ihlalleri, onların geçmişte bıraktıkları olumsuz izlerden tamamen kurtulmalarını imkansız kılıyor. Kremlin’in bu aileye sağlayacağı sosyo-ekonomik destek, hem uluslararası hem de Rus kamuoyunda tepki çekecektir.
Esed ailesinin Moskova'da bulunmasının Rusya'nın uluslararası imajını nasıl etkileyeceği de önemli bir husustur. Öte yandan, Rusya’nın devrik liderlere yönelik stratejisine baktığımızda bu stratejinin pragmatik bir temele dayandığını söylemek mümkün. Esed, Rusya'nın Ukrayna'ya müdahalesini desteklemek de dahil olmak üzere uzun yıllar boyunca Putin'e kişisel sadakat gösterdi. Rusya’nın kısa vadede Esed’i gözden çıkarması Orta Doğu, Afrika ve Orta Asya’daki diğer müttefikleri ve dostları için olumsuz bir sinyal olarak algılanacağından Kremlin yönetimi bir süre daha düşük düzeyli de olsa Esed ile iletişimi sürdürecektir.
Ancak Kremlin, çıkarlarına hizmet etmeyen ya da kendisine karşı harekete geçen bir lideri korumaktan doğal olarak vazgeçebilir veya stratejik bir kararla kolaylıkla gözden çıkarabilir. Esed, Suriye üzerindeki etkisini yitirdiği ve uluslararası toplumda izolasyonunun arttığı bir dönemde, Moskova için stratejik bir araç olmaktan çok bireysel bir yük haline gelme potansiyeli taşıyor.
Esed rejiminin sonu ve Rusya’nın Suriye’deki geleceği
Esed rejiminin çöküşü, Rusya'nın Suriye'deki askeri üslerini kaybetme riski nedeniyle Kremlin için ciddi bir stratejik kayıp anlamına geliyor. Moskova'nın 1971’den bu yana Tartus deniz üssüne, 2015’ten itibaren ise Hmeymim hava üssüne sahip olması nedeniyle, Suriye Rusya'nın Akdeniz ve Orta Doğu’daki güç projeksiyonu açısından kritik bir öneme sahipti. Putin'in 2017'de verdiği taahhütler, Rusya'nın Esed rejimini koruma ve Suriye'deki askeri varlığını kalıcı hale getirme konusundaki kararlılığını açıkça ortaya koyuyordu. Ancak rejimin çöküşü, bu hedeflerin gerçekleşemediğini ve Rusya’nın Suriye’deki stratejik planlarının önemli ölçüde başarısızlıkla sonuçlandığını gösteriyor.
Esed’in Moskova’daki varlığını destekleyen stratejik kazanımları ve finansal kaynakları, bu destek mekanizmasını sürdürülebilir kılmakta yetersiz kalabilir. Rusya’nın Suriye’deki çıkarlarını daha etkin bir şekilde koruyabilmek adına yeni aktörlere yönelmesi giderek daha olası hale geliyor. Örneğin Rusya, Şam’ın kontrolünü ele geçiren muhalifleri başlangıçta "terörist gruplar" olarak tanımlamasına karşın, Esed rejiminin düşüşünün ardından hızlı bir söylem değişikliği yaparak bu grupları "muhalif" olarak nitelendirmeye başladı. Bu durum Rusya’nın olası diyalog girişimlerinin bir ön hazırlığı olarak değerlendirilebilir.
Rusya’nın alternatif liderler ve muhalif gruplarla diyalog arayışı bu sürecin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkacaktır. Moskova, Suriye’de kendi çıkarlarını daha iyi temsil edecek isimlerle çalışmayı tercih edecektir. Esed’in Rusya’daki geleceği ise Kremlin’in çıkarlarına bağlı olmaya devam ederken, Moskova’daki varlığı giderek bireysel bir sığınma çabasından öteye geçemeyecektir.
[Mehmet Furkan Dündar, TRT Russian Dijital Kanal'da çalışmakta ve Avrasya alanında çalışmalar yapmaktadır.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Daily Ummah'ın editoryal politikasını yansıtmayabilir.