7 Ekim 2023'ten bu yana dünya, Filistin'e ve Filistin halkının varlığına karşı açık bir savaş yürütüyor. Aksi yöndeki açıklamalara rağmen Küresel Kuzey'deki çoğu devlet, uluslararası örgüt, mahkeme, ana akım medya ve akademi insanlık tarihinin ilk canlı yayınlanan ve tüm dünya tarafından izlenen soykırımının suç ortağı haline geldi. İnsanlık Gazze'de yaşanan soykırımla birlikte, son üç yüzyıl boyunca geliştirdiği ve sahip çıktığı değerleri ve etik temelleri kaybetti. Hükümetler, İsrail ordusuna silah ihraç ederek, işgalciyi diplomatik olarak destekleyerek, onunla ticaret yaparak, duruma kayıtsız kalarak ya da seçmenlerine altı dolu olmayan açıklamalar yaparak devam eden katliamları destekliyor.

Uluslararası sistem meşruiyetini kaybetti

İnsanlık, İkinci Dünya Savaşı sonrası küresel düzenin temelini oluşturan ilkeleri unuttu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) soykırımı durdurmak için harekete geçemeyerek çıkmaza girdi. BM Genel Kurulu, faydasız konuşmaların ve uygulanamaz kararların alındığı bir foruma dönüştü.

Ayrıca, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ise çok yavaş ilerliyor. Mahkeme, Refah'taki soykırım eylemlerinin durdurulmasını dahi sağlayamıyor. UAD, sanki katliamlar her gün yargıçların gözleri önünde yapılmıyormuş gibi rutin çalışmasına devam ediyor.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han, 10 binlerce çocuğun daha paramparça olmasını beklercesine İsrailli savaş suçluları hakkında tutuklama emri çıkarılması konusunda çekingen yaklaşıyor. UCM yargıçları, Oslo Anlaşmalarının geçerliliği ve benzeri konulardaki içi boş argümanları öne sürerek İsrailli failler hakkında tutuklama emri çıkarma konusundaki kasıtlı yavaşlıklarıyla Gazze'de adaletin temin edilememesinde faillerle suç ortağı oldu. Küresel örgütler acı çeken Filistinli nüfusu koruma yükümlülüklerinini ya tamamen görmezden geldi ya da oldukça isteksiz davrandı. Kısacası uluslararası sistem meşruiyetini yitirdi ve Gazze'de yaşanan soykırımı önlemede başarısız oldu.

Bu yıl sadece Gazze'nin değil, aynı zamanda küresel adaletin temellerinin de sistematik olarak yok edilmesine tanıklık ettik. Gazze'de Cenevre sözleşmelerinin gerekliliklerine rağmen savaşçılar ve siviller arasında hiçbir ayrım yapılmadı. Gereklilik ya da orantılılık ilkelerine saygı gösterilmedi. Göz göre göre işlenen cinayetler, sistematik işkence, sağlık görevlilerinin ve gazetecilerin ortadan kaldırılması, hastanelerin, okulların, üniversitelerin, mahkemelerin, belediyelerin, camilerin, kütüphanelerin, işyerlerinin ve BM Filistin Mülteci Ajansı (UNRWA) tesislerinin tahrip edilmesi insanlığın geçtiğimiz yüzyılda geliştirmek için mücadele ettiği tüm insan hakları belgelerine aykırıdır. Tüm bunlara rağmen insanlık, uluslararası kurumlar ve mahkemeler Gazze'de yaşanan soykırımı sadece seyrediyor.

Aslında, her devlet bu soykırımı sona erdirmek için bir şeyler yapabilir. Elçilikleri kapatmak, ekonomik yaptırımlar uygulamak, silah ambargosu uygulamak, havacılık ve iletişimi boykot etmek devletlerin bu konuda atabileceği basit adımlardır. Ancak bu konuda çoğu devlet hiçbir adım atmıyor ya da çok kısıtlı yaptırımlar uyguluyor.

İran'da "İsrail BM'den ihraç edilsin" protestosu İran'da "İsrail BM'den ihraç edilsin" protestosu

Gazze'deki soykırım uluslararası hukukun tamamen dönüşmesine yol açtı. Ekim 2023'ten önce dikkatler Rusya-Ukrayna Savaşı'na ve bunun gerileyen tek kutuplu düzen üzerindeki etkisine odaklanmıştı. Ancak İsrail'in durmaksızın devam eden soykırımı, hayatın hiçbir yönünü ıskalamayan bombardımanı ve dünyanın buna karşı eylemsizliği küresel hukuk düzeninin doğasında var olan kusurları ortaya çıkardı. Yakın zamana kadar reform çabaları BM sistemindeki dengesizliklere, özellikle de Güvenlik Konseyi'nin veto yetkisine ve çok kutuplu bir dünyanın ortaya çıkışına odaklanıyordu. Gazze'ye yönelik benzeri görülmeyen saldırılar ve daha geniş çaplı bir bölgesel savaş korkusu, çok kutupluluğa duyulan acil ihtiyaca ilişkin tartışmaları hızlandırdı. Uluslararası hukuk 7 Ekim'den sonra sonsuza kadar değişmeli ve muhakkak değişecektir.

Evrensel hukuk yeniden inşa edilmelidir

Gazze'de yaşanan eşi benzeri görülmeyen katliam, uluslararası hukukun kilit alanlarında var olan boşlukları ve mevcut güvenlik sistemini düzenleyecek kaçınılmaz bir reform ihtiyacını ortaya çıkardı. Bu noktada, uluslararası insan hakları hukuku ve mekanizmaları yeniden canlandırılmalıdır. İnsani hukukun somut bir yaptırım gücüne ihtiyacı vardır. UCM acilen sömürgeci güçlerden arındırılmalıdır. Soykırım hukuku, işlevsel bir önleme mekanizması ve hesap verebilirlik araçlarıyla yeniden çerçevelenmelidir.

Silah transferi yasalarıyla yardım ve yataklık suçlarının cezalandırılması güçlendirilmelidir. Yaptırım hukuku ve üçüncü devlet yükümlülükleri ilkesi somutlaştırılmalıdır. Uluslararası suçların kovuşturulmasında yerel mahkemelerin evrensel yargı yetkisi yeniden gözden geçirilmelidir. Bu noktada devletlerin koruma sorumluluğu desteklenmelidir.

Ayrıca çevre hukuku, uygulanabilir kurallarının bir parçası olarak ekokırım, agricide, and democide gibi yeni kavramları içerecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Deniz hukuku da deniz işgallerine karşı uygulanabilir hale getirilmelidir. Gazze'ye yönelik saldırı, evrensel hukukun yeniden inşasının aciliyetini ortaya koyuyor.

Şu anda insanlık bir karar anında bulunuyor; ya soykırımı sona erdirmek için ayağa kalkacağız ya da vahşi çatışmaların tüm dünyaya yayılarak soykırımı norm haline getirmesine izin vereceğiz. Ya şimdi uyanırız ya da bizi küresel sistemde reform yapmaya zorlayacak üçüncü bir dünya savaşını bekleriz.

İnsanlık olarak kendimize şu soruyu sormalıyız: Orman kanunlarıyla yönetilen bir dünya mı istiyoruz, yoksa gün geçtikçe işlevsiz kaldığını gördüğümüz mevcut düzeni yeniden mi inşa edeceğiz? Seçim bizimdir. Şimdi harekete geçme zamanı.

[Dr. Mutaz M. Qafisheh, Filistin Hebron Üniversitesi'nde Uluslararası Hukuk Profesörüdür.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Editör: Daily Ummah