İşgal altındaki Filistin topraklarında İsrail'e karşı 2000 yılında başlayan İkinci İntifada'nın sembol isimlerinden 11 yaşındaki Filistinli Muhammed Durra'nın dünya kamuoyunun gözleri önünde İsrail askerlerince babasının kucağında katledilmesinin üzerinden tam 23 yıl geçti.
Bugün abluka altında tutulan Gazze Şeridi'nin orta bölgesinde 30 Eylül 2000'de şehit edilen Muhammed'in hatırası ise hala canlılığını koruyor.
Dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un 28 Eylül 2000'de İsrail askerlerinin koruması altında Mescid-i Aksa'nın avlusuna girmesi İkinci İntifada'nın fitilini ateşledi. 7 Filistinlinin ölmesine ve 250 Filistinli ile 13 İsrail askerinin yaralanmasına yol açan olayların ardından Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde şiddet olayları hızla yayıldı.
Çatışmaların üçüncü gününde, Gazze Şeridi'ndeki Selahaddin Caddesi'nde bir duvarın dibine sığınan Filistinli silahsız bir baba ve 11 yaşındaki oğlunun, kendilerini kurşunlardan korumaya çalışırken İsrail askerlerinin doğrudan ateşine maruz kalmaları ve küçük çocuğun babasının gözleri önünde şehit edilişinin kameralara yansıması dünya ve bölge kamuoyunda infiale yol açtı.
İkinci İntifada'nın sembol ismi haline gelen Muhammed Durra'nın şehadetinin ardından Filistin halkı sokaklara çıkarak gösteriler düzenledi. İsrail askerleri ile Filistinliler arasında çıkan olaylar, çok sayıda kişinin ölmesine ve yaralanmasına neden oldu.
AA ekibi, İkinci İntifada'nın en çok konuşulan sembol isimlerinden Muhammed Durra'nın şehadetinin 20'nci yılında, Durra ailesinin Gazze Şeridi'nin orta bölgesinde yer alan El-Bureyc Mülteci Kampı'ndaki evine konuk oldu, Muhammed'in annesi ve babasıyla konuştu.
Hikâyenin en başından
İsrail'in 1948'de kurulmasıyla ülke içinde mülteci durumuna düşen Filistinlilerin yaşadığı El-Bureyc Mülteci Kampı'nda orta halli bir ailenin çocuğu olarak 1989’da dünyaya gelen Muhammed, kampta bulunan okulda öğrenciydi.
Babası 56 yaşındaki Cemal, oğlunun cesur, güçlü ve insanların iyiliğini isteyen bir çocuk olduğunu belirterek, "Muhammed yüzmeyi ve futbol oynamayı severdi. Ayrıca İsrail askerlerinin hemen her gün kampa düzenlediği baskınlara şahit olduğu için Filistin kimliği güçlenmişti, bundan dolayı da komutan olmak istiyordu." dedi.
Baba Cemal, 30 Eylül 2000 günü oğluyla beraber araba almak üzere Gazze'deki bir oto pazarına gittiğini ancak istedikleri arabayı bulamadıklarını ve eve dönme yolundayken İsrail askerlerinin rastgele mermilerine maruz kaldıklarını belirtti.
O dönem Gazze Şeridi'nde bulunan Nitzarim Yahudi yerleşim birimi yakınlarındaki Selahaddin Caddesi'ne vardıklarında, İsrail askerlerinin açtığı yoğun ateşin ortasında kaldıklarını vurgulayan Cemal, arkasına sığınmaya çalıştıkları beton blokun yanından bağırmasına rağmen askerlerin ateş etmeye devam ettiğini kaydetti.
Kendisi de hem elinden hem de ayağından vurulan Cemal, vücuduyla oğluna siper olmaya çalıştığını ancak Muhammed'in önce sağ bacağından sonra da karnından vurularak şehit olduğunu söyledi.
"Baba neden bize ateş ediyorlar?"
Cemal, oğlunun çığlıklar içinde kendisine "Baba neden bize ateş ediyorlar?" dediğini aktarırken göz yaşlarına hakim olamadı.
Tüm bağrışlarına ve el işaretlerine rağmen askerlerin durmadığını anlatan Cemal, şunları söyledi:
"Ben ellerimle işaret ediyor ve bağırıyordum. Ancak mermiler yağmur gibi üzerimize yağıyordu ve çocuğumu kurtaramadım. Çok acı bir sahneydi. Ancak halkımıza yönelik katliamlar yapan ve yapmaya devam eden işgal devleti için bu yeni bir durum değildi."
"Muhammed, hem şahit oldu hem de şehit"
Cemal, bir süre sonra oğlunun bedeninin kanlar içinde kadığını gördüğünde Muhammed'in şehit olduğunu anladığını söyledi.
Acılı baba daha sonra ağzından ileride İsrail'in işlediği korkunç suçun sembolü haline gelecek olan "Çocuk öldü, çocuk öldü." cümlesinin döküldüğünü dile getirdi.
İsrail askerlerinin o an sadece silah değil roket dahi kullandığını ancak mermilerin, arkasına sığındıkları beton bloka isabet ettiğini aktaran Cemal, "İşte Muhammed, bu işgal devletinin suçlarına hem şahit hem de şehit oldu." dedi.
İsrail ile normalleşme anlaşmaları imzalayan Körfez ülkelerine de tepki gösteren Cemal, "İşgal devleti katliam yapıyor, terör estiriyor... Ve şimdi onunla normalleşen ülkeler var. İsrail de bundan güç alarak halkımıza karşı daha fazla suç işliyor.” ifadelerini kullandı.
"Oğlum televizyon ekranında gözümün önünde şehit oluyordu"
Muhammed'in annesi 54 yaşındaki Âmâl Durra ise oğlunun şehit olduğu günü şöyle anlattı:
"O gün normal bir gündü. Kahvaltı hazırladım ve ailecek kahvaltı ettikten sonra Muhammed çocuklarla evin önünde oynamak üzere dışarı çıktı. Bir süre sonra babası Muhammed'i de yanına alarak oto pazarına gitti. Benim de içim rahatladı. Çünkü Muhammed'in o zaman başlayan gösterilere katılmasından endişe ediyordum."
Televizyondan İsrail askerleriyle yaşanan çatışmaları izlediği sırada bir anda oğluyla eşinin ateş altında kaldığı o görüntüleri gördüğünü dile getiren Âmâl , "İlk anda, ateş altındaki kişilerin oğlum ile eşim olduğuna emindim. Ancak daha sonra halam beni onlar olmadığına ikna etmişti ki Muhammed'in şehadet, babasının da yaralandığı haberini aldım." dedi.
Acılı anne, "Bu haberle yıkılmıştım, oğlum televizyon ekranında gözümün önünde şehit oluyordu. Muhammed soğukkanlı bir şekilde mazlumca öldürüldü." ifadelerini kullandı.
İsrail'in suçtan kurtulma çabası
Fransa'nın "France 2" kanalından canlı yayınlanan Muhammed'in şehadetinden 12 yıl sonra, dönemin İsrail Savunma Bakanı Moşe Yalon başkanlığında kurulan soruşturma komisyonunun hazırladığı raporda, söz konusu olayın "uydurma" ve İsrail askerlerinin de "suçsuz" olduğu öne sürüldü.
Muhammed'in İsrail askerlerinin mermileriyle vurulduğuna dair tek bir delilin dahi olmadığı iddia edilen raporda, "Olay yeri incelemesinde bulunan mermi izleri de İsrail askerlerinin mermilerinin izleri değildir." ifadeleri kullanıldı.
Raporda, o an canlı yayında olan "France 2" kanalının İsrail'in çocuk öldürdüğü intibası yaratmaya çalıştığı öne sürülerek, "Bu yayının tamamıyla ilgili çok ciddi soru işaretleri bulunuyor." ifadelerine yer verildi.
İsrail raporunda daha da ileri gidilerek Muhammed Durra'nın ölmediği hatta yaralanmadığı ve hayatını sürdürdüğü savunularak, "Dünyanın izlediği video, tamamen bir fabrikasyon ürünüydü ve cinayeti kanıtlamıyor." cümlesi kullanıldı.
Evlatlarını şehit veren Durra ailesinin Gazze'deki evi ise İsrail'in 2008 ve 2014'te bölgeye düzenlediği saldılarılarda iki defa vuruldu.
İkinci İntifada'da binlerce Filistinli hayatını kaybetti
İkinci İntifada sırasında 4 bin 412 Filistinli hayatını kaybetti, 48 bin 322 Filistinli yaralandı. Aynı zamanda 1069 İsrailli öldü, 4 bin 500 İsrailli de yaralandı. İkinci İntifada süresince Batı Şeria ve Gazze Şeridi, İsrail askerlerinin istilalarına, binlerce evin yıkılmasına ve tarım alanlarının tahrip edilmesine sahne oldu.
Filistinlilerin işgale karşı isyanı anlamına gelen İkinci İntifada'nın en önemli olaylarından biri de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nin (FHKC) üstlendiği İsrail Turizm Bakanı Rehavam Zeevi'ye yönelik suikasttı. İsrail de 2000 yılında başlayan İntifadayı sonlandırmak ve Ahmed Yasin liderliğindeki Hamas başta olmak üzere Filistin direniş güçlerini zayıflatmak amacıyla Filistinli askeri ve siyasi yöneticilere yönelik çok sayıda suikast düzenledi.
İkinci İntifada sırasında direniş güçlerinin silahlı kanatları ve kullandıkları savunma araçları da gelişim gösterdi. Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, silahlarını geliştirdi ve İsrail'e karşı kullanmak üzere roket yapımına başladı. Kassam Tugayları'nın 26 Ekim 2001'de ateşlediği yerel yapım ilk roket Sedirot yerleşim birimine düştü.
Bu süreçte Hamas'ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin 22 Mart 2004'te İsrail tarafından düzenlenen bir hava saldırısında sabah namazı çıkışında tekerlekli sandalyesinin üzerinde öldürüldü.
İsrail'in yıllardır abluka altında tuttuğu Gazze'ye 7 Temmuz 2014'te de başlattığı ve 51 gün süren saldırıda 2 bin 159 kişi hayatını kaybetti, 11 binden fazla kişi yaralandı. Gazze'nin altyapısının tahrip edildiği saldırılarda yaklaşık 500 bin kişi de evsiz kaldı.
İsrail işgaline karşı ilk İntifada ise bir İsraillinin kamyonetiyle Filistinli işçilere çarparak ölümlerine neden olması üzerine 8 Aralık 1987'de başlamıştı. 1991'de gerileyen direniş, 1993'teki Oslo Anlaşması'nın imzalanması ile sona ermişti.