Suriye’de Baas rejiminin son temsilcisi Beşşar Esed yönetiminin çökmesi üzerine, bölge ülkeleri ve uluslararası güçlerin menfaatlerinin çatışacağı yeni dinamiğe kapı aralanırken, İran’ın vekil güçlere dayanan bölgesel hegemonyasına sert bir darbe daha indirildi. İsrail’in Gazze’ye ve ardından Lübnan’a saldırılarının çatlattığı fay hatları, İran ve vekil güçlerini sarsmaya başlamıştı. Hamas ve Hizbullah’ın etkisinin azaldığı bu tabloda Suriye’nin Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki Sünni güçlerin eline geçmesiyle Suriye sahasında varlık gösteren aralarında Iraklı milislerin de olduğu İran kontrolündeki Şii güçlerin hareket alanı sınırlandı.
Bu süreç kolları kopan ahtapot gibi görünen İran’ın, savunma doktrininin temeli olan Direniş Ekseni’nin ana unsurlarından Irak’taki Şii milis güçlerin çatı yapılanması Haşdi Şabi’nin lağvedilmesi tartışmalarını da alevlendirdi. Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin danışmanlarından İbrahim Sumaidaie’nin silahlı grupların dağıtılmaması halinde -adını vermeden- Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) bunu dayatacağı ve güç kullanacağı yönündeki açıklaması siyasetin ve milislerin gündemine oturdu. ABD ile İsrail’in, İran’ın vekil ağını tamamen etkisizleştirme hedefinin Irak’ı da istikrarsızlaştırabilme ihtimali Haşdi Şabi’nin geleceğine dair karmaşaya neden oldu. Ancak siyasette karar verici aktöre dönüşmüş, askeri açıdan ordudan daha güçlü seviyeye erişmiş ve yasal zemini bulunan bir yapıya yönelik baskının sonuç alması kolay görünmüyor.
Örgütün yasal yapısı belirsizleştirici etken
Lağvedilmesi yönündeki baskı ve tartışmalar yeni olmayan Haşdi Şabi, DEAŞ’ın 2014’te Musul’a yürümesinin ardından ülkenin en büyük Şii dini otoritesi Ayetullah Ali Sistani’nin cihat fetvası üzerine bir araya gelen çoğunluğu Şii gruplardan oluşan milis güçtür.
2016’da parlamento kararıyla güvenlik mekanizması bünyesinde yasal zemin kazandırılan örgütün, zaman içerisinde Sistani ve Şii lider Mukteda es-Sadr’a yakın milis grupların çekilmesiyle İran yanlısı güçlerin hegemonyasına girmesi, örgüte dair yerel, bölgesel ve küresel tartışmaların temel nedenidir. Bugün yaklaşık 240 bin milisi bulunan örgüt, ülke bütçesinden yıllık 2,9 milyar dolar fon almanın yanında Tahran’dan da eğitim ve teçhizat desteği alıyor.
DEAŞ'ın yenilmesinin ardından zaman içerisinde homojen bir yapıya dönüşen Haşdi Şabi artık bir milis grubundan çok daha büyük. 2021’deki Irak seçimlerinin ardından seçimlere katılan milis grupların siyasi uzantıları devletin yürütücü gücü ve siyasetin belirleyicisi haline geldi. Irak'ın mevcut Başbakanı Sudani’yi de bu milis güçler seçti. Söz konusu karar verici güç güvenlik mekanizmasının yasal parçası olması yanı sıra örgütün lağvedilmesinin önündeki en büyük engel. Bu noktada, ABD ve İsrail’in İran ve vekillerine yönelik baskı stratejisinin örgütün devlet kontrolü altına girmesi ve İran’ın kontrolünden çıkarılmasından ziyade lağvına odaklanması halinde Irak’ın öngörülemeyen bir kaosa sürüklenmesi an meselesi.
Iraklı milis liderlerin Tahran’a güven kaybı
ABD’nin 2003’teki Irak işgalinden bu yana İran’ın bölgedeki tesir alanı istikrarlı biçimde artarken, Esed’ın çöküşü ve vekil güçlerin amiral gemisi Hizbullah’ın kontrolünün azalmasıyla bölgedeki İran-Irak-Suriye-Lübnan kara bağlantısı koptu. 2012’den bu yana İran adına Suriye’de faaliyet gösteren Iraklı milis grupları var. 27 Kasım'da muhalif grupların Şam’a yürümeye başlamasının ardından sert açıklamalar yapan ve savaşmak üzere Suriye'ye gideceklerini belirten Iraklı Şii milisler, 8 Aralık'ta rejimin devrilmesiyle söylem değiştirdi.
Milislerin ve Bağdat hükümetinin “Suriye halkının isteklerine saygı duyulması” yönünde açıklamalar yapması, mevcut realitenin kabulü kadar risk kapasitesiyle de ilişkilidir. Zira bölgedeki milis güçlerinin üst aklı Kasım Süleymani’nin 2020’de ABD saldırısında, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın ise ekim ayında İsrail saldırısında öldürülmesine İran’ın güçlü misilleme yapamaması, Iraklı milis liderlerini hayatlarının Tahran açısından değerini sorgulamaya itiyor olabilir.
Hatırlanacak olursa, Haşdi Şabi, İsrail’in Gazze’ye saldırılarına karşı tepki üretme konusunda Yemen’deki Husilerin dahi gerisinde kaldı. Bu durum hem milis güçlerin artık Irak hükümetinin karar vericilerinden olması -yani kaybedecekleri çok şeylerinin olması- hem Başbakan Sudani’nin diplomatik yaklaşımı hem de İran’ın savunma doktrininde sınırını bir ülke öteden başlatmasından kaynaklanıyordu. Zira Tahran, Irak’ta istikrarsızlığın kontrol edilemez bir hal almasının kendi sınırlarını ve rejimine yönelik riski artıracağından endişe duyuyor. Şii milisler, Sünni egemen bir Suriye devleti istemese de yeni gerçekliği kabul ederek şimdilik öngörülemez bir maceranın parçası olmak istemeyecek.
Hizbullah ve Hamas’ın etkisizleştiği, Suriye’deki milislerin çekildiği ve Iraklı milislerin suskun kaldığı bir konjonktürde, Tahran’ın Yemen’deki Husiler dışında bölgede hareket kabiliyetini sürdürebilen taşeronu kalmadı. Şu an için kolları kopmuş bir ahtapot gibi görünse de İran esas olarak Direniş Ekseni’ne dayanan savunma doktrinini kesinlikle yeniden değerlendirecek. Ancak seçilmiş ABD Başkanı Donald Trump gibi öngörülemez bir aktörün varlık göstereceği Orta Doğu’da İran'ın bu hamlesinin sınırları ve zamanlaması muamma. Bu bağlamda, İran açısından iki seçenek bulunuyor. İlki milis güçlerin ABD ve İsrail’e yönelik tonunun sertleşmemesi ve lağvedilmekten ziyade yumuşak bir entegrasyona teşvik. Diğeri ise ABD üsleri ve İsrail’in yanı sıra Körfez ülkelerine saldırılarda Iraklı milisleri geçmişte kullandığı gibi kullanmak. Ancak bu seçenek hem kendisi hem Irak için sonun başlangıcı olabilir.
Örgüte yoğun baskı siyaseti altüst edebilir
Irak’ın iktidardaki Şii koalisyonunun, ABD ve bölge ülkelerinden Suriye'deki son gelişmelerin ardından ciddi reformlar uygulaması ve Şii milisleri dizginlemesi yönünde uyarılar aldığı biliniyor. İran yanlısı milis güçleri ise bir komplo veya darbe ile iktidarlarının zayıflatılacağı konusunda giderek daha fazla paranoyaklaştı. ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Esed rejiminin düşmesinden hemen sonra Irak’a yaptığı ziyarette tüm silahların devlet otoritesine alınması yönünde taleplerini iletti. Bu açıdan Irak’ın milis faaliyetlerini kontrol etmedeki başarısızlığı yaptırımlara yol açmaya devam edebilir. 2020 yılında Trump’ın başkanlığının son günlerinde İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Süleymani ile birlikte Haşdi Şabi’nin lideri Ebu Mehdi el-Mühendis için suikast emri vermesi, milisler konusunda belirsiz bir döneme kapı araladı. ABD, Haşdi Şabi operasyon lideri Ebu Fedek’i terör listesine, Komisyon Başkanı Falih Feyyad’ı da yaptırım listesine aldı. Bu isimlerle beraber örgüt içinde pek çok milis, terörist veya yaptırım listesinde bulunuyor.
Bu bağlamda, Sudani’nin danışmanı Sumaidaie’nin silahlı gruplara dağıtılmaları yönünde defalarca çağrıda bulunduklarını hatırlatması ve “Bunu şimdi başaramazsak, ne yazık ki, dış güçler tarafından bize dayatılacak ve şüphesiz bu grupları hedef almak için askeri eylem kullanacaklar.” itirafı yeni dönemin işaretleri niteliğindedir. Ancak İran yanlısı milis gruplarının Telegram'da kullandığı bazı kanallardaki “Irak Başbakanı bile Haşdi Şabi’yi silahsızlandıramaz” yönündeki paylaşımlar, İran ve milislerin tutumuna dair duruşu sergiliyor. ABD’nin benzer konuda baskısıyla 2022’de dönemin Başbakanı Mustafa Kazımi de milislerin kontrol altına alınması yönünde girişimleri, evine dron saldırısı ve “kulaklarını keçi gibi keseriz” tehditleriyle boşa çıkmıştı. ABD’nin baskıları, Sudani’nin iktidarı açısından tehdit olmakla beraber, her fırsatta Amerikan askerlerinin ülkeden çekilmesi yönünde kampanya yürüten milislerin de ABD askeri varlığına saldırmasına zemin hazırlayabilir. Sudani Washington-Tahran-milisler arasındaki dengeyi şu ana kadar iyi yönetse de süreç pamuk ipliğine bağlı. Ancak ABD’nin, milis grupların İran ile ilişkilerini yeniden şekillendirme ve Suriye’ye müdahil olmama karşılığında milislere karşı eylemlerinin boyutunu gözden geçirme seçeneği de mevcut. Zira kaosa saplanmış bir Irak şu an için ne Körfez’in ne İran’ın ne Türkiye’nin ne de ABD ile İsrail ikilisinin lehine olur. Bu arada ABD’nin Irak hükümetinden Husilerin Bağdat'taki bürosunu kapatmasını istediği yönündeki tartışmalar da İran’ın vekillerine baskıların süreceği anlamına geliyor.
Dini lider Sistani etkin olabilir mi?
Sistani’nin “fetva” yoluyla Haşdi Şabi üzerinde etkin olabileceğine inanılıyor. Bölgesel ve uluslararası aktörler, Haşdi Şabi’nin dağıtılması ve silahların devlete teslim edilmesi yönünde talepleri hükümete iletmenin yanı sıra Sistani’den de bu konuda destek beklediği anlaşılıyor. Bu girişim ise Birleşmiş Milletler (BM) aracılığıyla yapılıyor. Kasım ayında Sistani ile Necef’te görüşen BM Irak Özel Temsilcisi Muhammed Hassan’ın 12 Aralık’ta da görüşmeyi denediği ancak oğlu Muhammed Rıza Sistani ile bir araya geldiği medyaya yansıdı. Hassan 21 Aralık’ta da Haşdi Şabi Komisyon Başkanı Feyyad ile görüştü.
Hassan’ın son görüşmesinin amacının Haşdi Şabi’nin lağvedilmesi konusunda Sistani’den destek fetvası almak olduğu öne sürüldü. Sistani’nin böyle bir tartışmanın tarafı olmak istemediği veya talebi reddettiği, görüşmeyi kabul etmemesiyle anlaşıldı. Silahların devlet kontrolünde olması gerektiğini savunan Sistani’nin Haşdi Şabi üzerindeki İran hegemonyasından rahatsız olduğu biliniyor. Ancak vereceği fetvanın karşılık bulmaması Necef’in imajını olumsuz etkileyeceğinden veya siyasi alana taraf olmamak amacıyla böylesi bir işten kaçınıyor olabilir. Öte yandan, uluslararası kurumları önemsemesine rağmen bu talebin arkasında ABD ve İsrail’in olması algısı da Sistani’nin imajı açısından dezavantajlı bir durum. Bunların yanı sıra Haşdi Şabi’nin olmadığı bir düzende Irak ordusunun olası tehditlerle mücadele kapasitesinin bilinmezliği de Necef’in kararında etkili olabilir.
Haşdi Şabi'nin feshinden ziyade, örgütü askeri ve güvenlik mekanizmasında eritmek çok daha kolay bir yöntem. Bu seçenek hem gruplar hem de baskı yapan taraflar açısından nispeten daha tatmin edici bir yol. Ancak Irak’ta siyasi partilere ait silahlı güçlerin parti milisi gibi kontrol edilmesi ülke genelinde devrik lider Saddam Hüseyin sonrası bir gerçeklik. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) peşmergelerinin parti kontrolünden ayrılarak ortak peşmerge bakanlığında birleştirilmesi çabası, ABD’nin desteğine rağmen başarılı olmadı. Dolayısıyla Haşdi Şabi gibi İran nüfuzunun olduğu çok merkezli milis yapısının bir anda lağvedilmesi ya da eritilmesi zor. Burada temel motivasyonun, Irak’taki İsrail karşıtı silahlı yapıları eritmek olduğu, Haşdi Şabi’siz bir Irak’ın ne kadar güvenli olup olmayacağının ise geri planda kaldığı görülüyor. Bu nedenle, söz konusu seçeneğin hem İran hem milisler açısından şu an için kabul edilebilir olmayacağı ortadadır. Bu da Bağdat yönetimine Haşdi Şabi’nin feshedilmesi yönünde baskıların devam edeceği anlamına geliyor. Sudani’nin bu baskılara göğüs germe ve milisler-Tahran-Washington dengesini sağlama kapasitesi kaosun veya normalleşmenin turnusolü olacak.
[Mehmet Alaca, Anadolu Ajansında dış haberler departmanında çalışıyor. Irak, bölgesel Kürt siyaseti ve Ortadoğu’daki Şii milisler konularında akademik çalışmalarına devam ediyor.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Daily Ummah'ın editoryal politikasını yansıtmayabilir.