2024’ün aralık ayında, Suriye’de Beşşar Esed rejiminin devrilmesiyle birlikte güvenlik karargahlarında, saraylarda ve nüfuz sahibi kişilerin evlerinde kurulan, "captagon" adlı uyuşturucu maddenin devasa üretim tesisleri gün yüzüne çıktı.
Muhalif gruplar, devrik Esed rejiminin captagon ağını ortaya çıkarmadan ve imha etmeden önce, Batılı istihbarat birimleri, uyuşturucuyla mücadele kurumları, gazeteciler ve gözlemciler bu uyuşturucunun DEAŞ terör örgütü tarafından üretilip dağıtıldığı konusunda hemfikirdi. Örgütün bu uyuşturucudan elde ettiği gelirle terör faaliyetlerini finanse ettiği düşünülüyordu. Bu kanıya İtalya’nın 2020’de el koyduğu captagon sevkiyatında vardığı sonuç örnek gösterilebilir. İtalyan makamları, Temmuz 2020’de 14 ton ağırlığında ve 84 milyondan fazla captagon tabletine el koydu. Piyasa değerinin 1 milyar avroyu aştığı tahmin edilen bu tabletler, büyük kağıt ve çelik silindirlerin içinde saklanarak İtalya’nın güneyindeki Salerno Limanı’na getirilmişti. İtalyan yetkililer, sevkiyatı o dönemde yanlış şekilde DEAŞ’a bağladı. Ancak Orta Doğu’yu yakından tanıyanlar, bu çapta bir uyuşturucu ticaretinin yalnızca DEAŞ eliyle olamayacağını, İran veya Esed rejimiyle bağlantılı olduğunu görebilirdi. İtalyan soruşturmacıların vardığı sonuç, ya doğru istihbarattan yoksun kaldıklarını, ya kasıtlı olarak yanıltıldıklarını ya da ideolojik nedenlerle hareket ettiklerini gösteriyor. Ancak Orta Doğu’yu bilenler için, bu denli büyük bir uyuşturucu ticaretinin İran, Hizbullah ve Esed rejiminin bilgisi ve desteği olmadan yapılamayacağı aşikardı.
Hizbullah ve captagon ticaretinin doğuşu
İtalya’da 2020 yılında ele geçirilen o sevkiyata bakacak olursak, uyuşturucuların kaynağının Suriye —özellikle de Lazkiye Limanı— olduğu anlaşılıyor. Bu da sevkiyatın DEAŞ tarafından yapılamayacağı fikrini netleştiriyor. Lazkiye, nüfusun önemli bir kısmını Nusayrilerin oluşturduğu ve devrik Esed rejiminin güçlü olduğu bir bölgeydi. Dahası, o dönemde limanın denetimi İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun elindeydi. Dolayısıyla İran, Hizbullah ve Esed rejimi dışındaki herhangi bir yapının böylesi büyük bir sevkiyatı gerçekleştirmesi mümkün değildi.
Hizbullah, özellikle 2006’daki İsrail-Lübnan savaşından sonra gelir kaynaklarını artırmak ve çeşitlendirmek amacıyla captagonu kullandı. 2011’deki Suriye ayaklanmasının ardından captagon endüstrisi Esed rejiminin kontrolü altındaki bölgelere taşınmadan önce bu uyuşturucu endüstrisinin merkezi Lübnan’dı. Lübnan’daki captagon üretimi ve ticareti büyük ölçüde Hizbullah, Şii uyuşturucu baronları ve onların koruması altındaki aşiretler tarafından yönetiliyordu. Örneğin milletvekili ve Hizbullah’ın önde gelen isimlerinden birisi olan Nevaf el-Musavi’nin kardeşi Haşim el-Musavi, Lübnan’da captagon üretimi ve ihracında oldukça etkiliydi. Bu bilgi 2012’den beri kamuoyunda biliniyor. İran, Lübnan'daki bu üretimin de merkezinde yer alıyordu, seri üretim için kullanılan makineler genellikle İran’dan ithal ediliyor ve bu ticareti finanse etmek için gereken ilk sermaye de İran rejiminden geliyordu.
Suriye’deki ayaklanma sürecinde Hizbullah ve Esed rejimi, captagon ticaretine yöneldi ve bu ticaret endüstriyel ölçekte büyüyerek Esed rejimini uyuşturucu imparatorluğuna dönüştürdü. Bu eğilim, Donald Trump döneminde İran ve Hizbullah’a yönelik yaptırımların en etkili olduğu dönemde daha da hız kazandı. Böylece Hizbullah, sahip olduğu bilgi ve birikimi, suç şebekeleri ve uyuşturucu çetelerinin yardımıyla Suriye’ye taşıdı. Özellikle Beka Vadisi’nin önde gelen uyuşturucu baronlarından Nuh Zaiter, 2018’den itibaren Suriye’de sık sık görülmeye başladı. Bu dönemden sonra, Hizbullah’ın captagon finansmanı, üretimi ve kaçakçılık konusundaki deneyimi Esed rejimine de aktarıldı.
Captagon ticaretinin ekonomik etkileri ve Esed ailesinin kazancı
Birleşik Krallık hükümetinin tahminlerine göre Esed, küresel captagon üretiminin yüzde 80’inden sorumluydu. Küresel captagon ticaretinin yıllık değerinin 10 milyar doları bulduğu, devrilen Esed ailesinin yıllık karının ise 2,4 milyar dolara yaklaştığı tahmin ediliyor. Devrik rejimin lideri Beşşar Esed’in kardeşi ve rejimin Suriye milislerinin 4. Zırhlı Tümeni’nin komutanı Mahir Esed, captagon üretimi ve ihracatının büyük kısmını yönetiyordu. Mahir, İran ve Hizbullah’a yakınlığıyla tanınıyor.
Captagon, çoğunlukla İran Devrim Muhafızları kontrolündeki Lazkiye Limanı üzerinden deniz yoluyla ya da Ürdün kara sınırlarından geçerek ağırlıklı olarak Avrupa ve Körfez ülkelerine ihraç ediliyordu. Esed ailesinin üyeleri, yakınları ve onlarla bağlantılı iş insanları, rejimin beyaz altını haline gelen captagonun üretimi için çeşitli fabrikaları, hatta villa ve evleri de kullanıyordu.
Esed rejimi, ek finansman kaynağı sağlamanın ötesinde, captagonu siyasi bir koz olarak da kullandı. Bu yüzden, söz konusu ticareti bölgesel ve uluslararası aktörlere karşı bir nevi şantaj aracı haline getirdi. Dolayısıyla kendi argümanlarına göre rejimi tanımak, ilişkileri normalleştirmek ve sıkı güvenlik işbirliğine girmek, kendisinin sorumlu olmadığını iddia ettiği bu yasadışı endüstrinin önlenmesi yolunda adım atmak anlamına geliyordu.
Birçok ülke zamanla Esed’in bu ticarete karıştığını anladı; ancak rolünün boyutu pek bilinmiyordu. Esed rejimini deviren ve Suriye’nin fiili yöneticileri haline gelen muhalifler, İran önderliğindeki uyuşturucu ekseniyle bağlantılı captagon endüstrisinin ulaştığı boyutu ortaya çıkardı. İranlı yetkililer ise hala Esed ve Hizbullah’a, direniş ekseninin bir parçası oldukları gerekçesiyle destek verdiklerini öne sürse de ortada bir direniş yerine, devasa bir uyuşturucu hattı olduğu açığa çıktı. Böylece, Suriye’de rejimin devrilmesiyle birlikte İran, Hizbullah ve Esed rejimi arasındaki uyuşturucu bağlantısının gerçek boyutları nihayet anlaşılmış oldu.
[Dr. Ali Bakır, Katar Üniversitesinde uluslararası ilişkiler, güvenlik ve savunma öğretim üyesi, İbn Haldun İnsan ve Toplum Bilimleri Merkezi'nde yardımcı araştırmacı ve Atlantik Konseyi'nin "Scowcroft ME Security Initiative" ve Orta Doğu Programlarında yerleşik olmayan kıdemli araştırmacıdır.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Daily Ummah'ın editoryal politikasını yansıtmayabilir.