Foreign Affairs dergisi, İran asıllı ABD'li gazeteci ve aktivist Masih Alinejad’ın  ‘The Beginning of the End of the Islamic Republic’ (İran İslam Cumhuriyeti için Sonun Başlangıcı) başlıklı makalesini yayınladı. Alinejad, makalesinde İran’daki protesto gösterilerinin bastırılması sonucunda ülkede yaşanan gelişmelerden ve hangi yola başvuracaklarından uzun uzun bahsetti.

Masih Alinejad 2014 yılında, İran'daki zorunlu örtünme yasalarına karşı bir kampanya başlatmıştı. Alinejad, aynı zamanda The Wind in My Hair: My Fight for Freedom in Modern Iran’ (Saçlarımdaki Rüzgar: Modern İran'da Özgürlük Savaşım) adlı kitabın da yazarıdır.

Masih Alinejad, makalesine şu ifadelerle başladı:

İran’daki mevcut protestolar, İran İslam Cumhuriyeti için ölüm çanlarını çalıyor gibi görünüyor. Başörtüsü takmadığı gerekçesiyle gözaltına alınan 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin polis tarafından gözaltında tutulduğu sırada öldürülmesi, büyük bir öfke dalgasına, kanlı gösterilere, boykotlara, iş bırakmalara ve sendikaların resmi çerçevesi dışında düzenlenen işçi grevlerine neden oldu. Güvenlik güçleri yorgunluktan bitkin düşerken protesto gösterileri yüzden fazla şehre yayıldı. Rejim daha önce en ünlüleri 2009, 2017 ve 2019 yıllarında meydana gelen büyük protestolarla karşı karşıya kalsa da bu kez düzenlenen gösteriler diğerlerinden farklı. İranlı kadınların ve genç İranlıların en önemli arzularını bastırmaya çalışan bir rejime karşı yüreklerinde yükselen öfkeyi somutlaştıran bu gösteriler, İran'ın egemen düzenini devirmeyi ve baltalamayı amaçlıyor.”

İran

İran’da iktidarın sacayakları


İran İslam Cumhuriyeti'nin üç ideolojik temel üzerine kurulduğuna işaret eden Alinejad, bunları; ‘ABD’ye karşı şiddetli muhalefet, İsrail'e karşı inatçı düşmanlık ve özellikle kadınların kamusal alanda başörtüsü takmasını gerektiren kurallar biçiminde kurumsallaşmış kadın düşmanlığı’ olarak sıraladı. Alinejad’a göre bu sacayaklarından herhangi biri zayıflarsa, İran İslam Cumhuriyeti'nin tüm binası çöker. Tahran’ın devrimci meşaleyi yakmaya devam etmesi için ABD ve İsrail ile düşman olmaya ihtiyacı var.

ABD düşmanlığı meşalesinin İran kimliği içinde yakıldığını söyleyen Alinejad, makalesini şöyle sürdürdü:

“Kadınlara yönelik kıyafet kurallarının uygulanması, mollalar rejimi için kırmızı bir çizgidir. Geçmişte komünizm için Berlin Duvarı neyse İran için kadınların başörtüsü takmaya zorlanması da aynı şey. Sadece gücün, dayanıklılığın ve kararlılığın değil, aynı zamanda kırılganlığın ve zayıflığın da sembolü. Berlin Duvarı, halk üzerinde büyük bir baskı kurulmasına dayanan komünist rejimin kırılganlığının bir göstergesiydi. Kadınların başörtüsü takmasını gerektiren yasalar da İran vatandaşlarına bireysel özgürlüklerini tanıma korkusunu ve kadınlara kontrol ve koruma altındaki mallar gibi davranarak toplumu kontrol etme arayışının bir işareti. Berlin Duvarı yıkılınca komünizm çöktü ve başarısız oldu. İranlı kadınlar da başörtülerini çıkarıp erkekler gibi sosyal hayata karıştıklarında İran İslam Cumhuriyeti'ni de aynı akıbet bekliyor.”

İran’ın, devrimden hemen sonra kadınların kıyafetine ilişkin kurallar koymaya başladığına dikkati çeken Alinejad, bu tür uygulamaların İranlı kadınların başörtüsü takmaya direnmelerini engellemediğini vurguladı. İranlı yetkililer, kadınların geçtiğimiz on yıl içinde basın kuruluşlarının devletin kontrolünde olması nedeniyle daha çok sosyal medya platformları üzerinden yaptıkları itirazlar ile uğraşmak zorunda kaldılar. Örneğin, İran’daki zorunlu örtünme yasalarından kurtulmaya çalışan ‘My Stealthy Freedom’ ‘Benim Gizli Özgürlüğüm’ hareketini ve çeşitli girişimlerini sosyal medyada milyonlar takip ediyor. Hareketin başlattığı girişimler arasında, Beyaz Çarşambalar (kadınlar çarşamba günleri protesto amacıyla beyaz eşarp taktılar), Başörtüsüz Yürümek (kadınlar toplum içinde başörtülerini çıkardılar) ve Başörtüsü Takan Erkekler (erkekler başörtülü fotoğraflarını yayınladılar), Kamera Benim Silahım (kadınlar cep telefonlarıyla tacizci erkeklerin ya da Ahlak Polisi’nin onlara nasıl davrandığına dair görüntüleri yayınladılar) yer aldı. Tüm bu girişimler, kadınları zorunlu kıyafet kurallarına meydan okuma konusunda güçlendirmek amacıyla başlatıldı.

Masih Alinejad, tüm bu girişimlerin, kadınların başörtülerini çıkarmalarını ve İran rejiminin uyguladığı yasaklara karşı gelmelerini sağladığını yazdı. Alinejad, makalesinde, “Kadınlar, Benim Gizli Özgürlüğüm kampanyası aracılığıyla Ahlak Polisi tarafından uygulanan o kadar çok taciz videosu paylaştılar ki, hükümet 2019 yılında kampanyaya video gönderenlerin on yıla kadar hapis cezasına çarptırıldığı bir yasa çıkardı” ifadelerini kullandı.


Alinejad, şunları ekledi:

“Tahran rejimi için sosyal değişim ve Batı ile daha güçlü ilişkiler isteyen genç bir nesli kontrol etmeye çalışmak, kapsamlı bir şekilde uygulanan sansüre rağmen zorlu bir mücadeledir. 2022 başında Tahran'da internete erişim oranının yüzde 84 olduğu açıklandı.  Ülkede 130 milyondan fazla mobil abone var ve bu oldukça yüksek bir oran. Bu da 84 milyon nüfuslu bir ülkeye yüzde 161 gibi şaşırtıcı bir cep telefonu kullanım oranı veriyor. Buna göre ortalama bir İranlının birden fazla telefonu var. Aynı şekilde 2022 yılında bildirilen internet kullanıcılarının sayısı 2020 yılında 58 milyondan 72 milyona yükseldi ve gerçek sayı daha da yüksek olabilir.”

İran

ABD’nin rolü

Şarku'l Avsat'ın Foreign Affairs'ten aktardığı analize göre Masih Alinejad, İran'daki protestoların Batı'yı utanç verici bir duruma soktuğunu düşünüyor. Çünkü Alinejad’a göre ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, eski Başkan Donald Trump yönetiminin terk ettiği İran ile dünya güçleri arasında imzalanan nükleer anlaşmayı canlandırmak için çok uğraştı. Fakat nükleer anlaşmayı kurtarmak için artık hiç bir şans yok gibi görünüyor.

İran’ın dürüst bir müzakereci olmadığını ve bir dolandırıcılık geçmişine sahip olduğunu söyleyen Alinejad, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Örneğin, geçtiğimiz Mayıs ayında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) üç gizli tesiste bulunan uranyum izleriyle ilgili sorularını yanıtlayamadı. İran’ın halen, askeri olarak kullanılabilecek bir nükleer program geliştirmeye yönelik geçmişteki girişimlerini tam olarak açıklaması gerekiyor. Daha da kötüsü, ABD Başkanı Biden İran'la uzlaşabilirse, olası yeni bir anlaşma, rejimin protestoculara yönelik baskısını güçlü bir şekilde kınanması karşısında sona erecektir. Herhangi bir yeni anlaşma muhtemelen İran hükümeti için milyarlarca doların kilidini açacak. Bu da vatandaşlara sokaklarda şiddetle saldıran aynı yetkililer için fon sağlamak anlamına geliyor. Ancak bunun yerine Biden’ın İran hakkında önemli bir konuşma yaparak net ve açık bir duruş sergilemesi gerekiyor. İran’da ve yurtdışında yaşayan İranlılara ve genel olarak dünyaya hitap ederken, İran halkının demokrasiye duydukları özlemi övmeli, Beyaz Saray'ın nükleer anlaşma meselesindeki dar bakış açısının ötesine geçmeli ve protestocuların haklarına saygı gösterilmesini istemeli. ABD yönetiminin tiranlık ile demokrasi arasındaki rekabeti dış politikasında merkezi bir tema haline getirdiğini göz önüne alındığında Tahran bu politikanın bir parçası olmalı. Bu yüzden İran halkını demokratik özlemlerini gerçekleştirmeye teşvik etmenin zamanı geldi.”

İran

Teokrasiden demokrasiye



Masih Alinejad’ın makalesine göre Washington'daki bazı çevreler, ABD, İran’daki göstericileri açıkça desteklerse, İran rejiminin onları taciz etmesinden ve kolayca ABD'nin casusları olarak göstermesinden korktuğunu söylüyor.

Bu bağlamda Alinejad makalesine şöyle devam ediyor:

“Eski ABD Başkanı Barack Obama yönetimi, 2009 yılında bu mantığı takip ederek ülke barışını bozmamak için göstericileri desteklemekten kaçınmış, hatta protestoların başlamasından birkaç gün sonra Obama İranlı liderlere bir takım inisiyatifler sunmuştu. Obama'nın bu adımları hiçbir şeyi değiştirmedi ve rejim yine protestocuları ABD'nin İran'ı istikrarsızlaştırmaya ve ülkeyi kaosa sürüklemeye çalışan ajanları olarak tanımlamaya devam etti.”

Masih Alinejad makalesini şu sözlerle sonlandırdı:

“Kadınların öncülüğünde İran'ın teokrasiden demokrasiye geçişi harika olurdu. Ama bu bir gecede olmayacak. İranlılar cesur oldukları anlarda Batılı hükümetlerden tek bir talepte bulundular. O da İran İslam Cumhuriyeti'ni kurtarmamalarıydı.  Obama yönetimi, 2009 yılında demokrasi yanlısı ‘Yeşil Hareketi’ desteklemek yerine İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney ile ilişkileri tesis etmeyi tercih etti. Biden yönetimi, bu hatayı tekrarlamamalı. Özgürlük savunucularının şimdi İran İslam Cumhuriyeti sonrası dünya hakkında her zamankinden daha ciddi düşünmelerinin zamanı geldi.”