İsrail eski Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Ehud Barak’ın İran’daki nükleer reaktöre bir saldırı başlatma planı hakkında sızıntılar yayınladıktan yıllar sonra, Tel Aviv’de Netanyahu’nun hayatı hakkında yeni bir kitap yayınlandı.
Kitap, bu planı çevreleyen dramatik olayları ve son derece ciddi olan planı uygulama girişimlerini gözler önüne serdi, ancak İsrail ve ABD’deki birçok gücün onu engellediğini de ortaya koydu.
İsrail’deki siyaset konusunda uzman olan gazeteci Mazal Muallem’in kaleme aldığı ‘Netanyahu’nun Şifresi– Biyografi’ adlı kitaba göre, 2010 ve 2011 sonbaharı ve 2012 yazında, Netanyahu ve Barak, güvenlik servislerinin liderleri ve koalisyon partilerini İran’ın nükleer projesini geciktirmek için bir hava saldırısı başlatmaya ikna etmeye çalıştı. Ancak güçlü bir muhalefetle karşılaştılar.
Şark'ul Avsat'ın yayınladığı habere göre Netanyahu ve Barak, yasal yetkiler açısından orduya saldırı emri verebilmelerine rağmen, saldırının ve sonuçlarının tarihsel sorumluluğunu üstlenmek istemedikleri için son anda geri adım attı.

Aslında Barak, siyasi nedenlerle planı geri çekti ve ABD’nin bu konudaki görüşüne uymaya karar verdi. Bu nedenle saldırı gerçekleştirilmedi.
Mazal Muallem, kitabının bu bölümünde, ŞAS (Tevrat’ın Sefarad Koruyucuları) Partisi'nin manevi lideri ve Sefarad Cemaati eski Baş Hahamı Rav Ovadia Yosef ile yapılan görüşmeden başlayarak tüm olayları anlattı.
Netanyahu ve Barak, Netanyahu’nun hükümet içinde kurduğu ve sekiz bakandan oluşan ‘liderlik mutfağında’ çoğunluğa sahip olabilmeleri için saldırı konusunda bu partiden olan Bakan Eli Yishai’yi görevlendirmek istedi.
Netanyahu ve Barak’a ek olarak, sadece Bakan Avigdor Lieberman İran’a yönelik bir saldırıyı destekledi.
Plan, önce ŞAS delegesini ikna etmekti. Partide plana muhalif olan tek kişi Likud bakanı Yuvalel Steinitz olduğu düşünüldüğünde onu ikna etmesi kolaydı. Böylece çoğunluk kararına ulaşılırdı.
ŞAS hahamına gizli ziyaret
Netanyahu, 24 Ekim 2011 gecesi geç saatlerde Haham Yosef’in Batı Kudüs’teki evine gizlice gitti.
Dönemin New York Belediye Başkanı olan yakın arkadaşı Michael Bloomberg’i ofisinde kabul ettiği için bu görüşmeye iki saat gecikti.
Bloomberg, siyasi kariyerine Demokrat Parti’de başlayan, ancak Cumhuriyetçi Parti’den belediye başkanlığını kazanan Yahudi bir milyarderdi.
Netanyahu haham ile görüşmeye geç kalmasına rağmen, yüzünde büyük bir gülümseme ve özgüvenle Yosef’in evine rahatça girdi.
Yosef o esnada Tevrat okumaya dalmıştı ve gecenin bu geç saatinde gelen misafiri umursamadı.
Bu, Bakan Eli Yishai ve Netanyahu’ya eşlik eden partiden bir başka bakan için utandırıcı oldu.
Etraftakiler, haham Yosef’e “Başbakan burada” demek istediler, ancak Netanyahu müdahale etmemelerini söyleyerek, “Haham hazretlerinin Tevrat’ı böylesine sevgiyle okuduğunu görmekten zevk alıyorum” dedi.
Yosef okumayı bitirip kendisine döndüğünde, Netanyahu ikiyüzlülükle konuşmaya başladı ve en büyük kızının dindar olduğunu ve burada gördüğü kadınlar gibi başını örttüğünü söyledi. (Netanyahu’nun bu kızına karşı geldiği ve kızın aile etkinliklerinde görünmediği biliniyor)
Mazal Muallem, kitabın bu bölümünde, Netanyahu’nun Hamas ile bir mahkum takas anlaşması imzalamaktan memnun olduğunu ve bu sırada Onbaşı Gilad Şalit’in binden fazla Filistinli mahkumun serbest bırakılması karşılığında serbest bırakıldığını hatırlattı.
Kitaba göre, Netanyahu anlaşmayı, kendisini destekleyen ŞAS partisi arasındaki ortaklığın bir ürünü olarak gördü.
Nitekim haham Yosef, o geceki görüşmesine anlaşmayı uyguladığı için Netanyahu’ya teşekkür ederek başladı.
Netanyahu o kadar kendinden emin davrandı ki, evdeki kameraların kapatılmasını ve kendisine eşlik eden herkesin odayı terk etmesini istedi.
Ziyaret sebebi olan asıl mesele hakkında Haham Yosef ile konuşmaya başladı ve şunları söyledi:
“İsrail halkı ciddi tehditlerle karşı karşıya. Size geldim çünkü çok önemli bir dönemdeyiz. Birkaç gün içinde İran’a saldırma kararı almamız mümkün. İstihbarat servislerinde hazırlanan tüm raporlar geri dönüşü olmayan noktaya yaklaştığımızı gösteriyor. Bizi tehdit eden bu İran, eski tarihte İsrail halkını yok etmeye çalışanların aynısıdır. (İncil’deki anlatıya göre). Tarihte tek bir Holokost vardı ve bunun tekrarlanmasına izin vermeyeceğim, kaderimizi de dünyanın ellerine bırakmayacağım. Yakında saldırı için çok geç olacak.”
Ancak Yosef, “Bu konuda ABD ne diyor?” diye sorarak Netanyahu’yu şaşırttı.
Bu sorunun tesadüfen gelmediği ortaya çıktı, çünkü haham, ŞAS partisiyle de temas halinde olan, ABD’nin İsrail yeni Büyükelçisi Yahudi Dan Shapiro ile iyi ilişkiler sürdürüyordu.
Netanyahu, “Dünyaya güvenemeyiz” dedi. Sonra haham ona, “Bekleyemez misin?” diye sordu.
Netanyahu ise şu yanıtı verdi:
“Uçaklarımız, programı yıllarca aksatacak şekilde nükleer tesisleri vurabilir. Zamana ihtiyacımız var. Yakında çalışmazsak çok geç olacak. ABD’lilerin saldırmasını tercih ederim ama bu arada bunu kendi başımıza yapmaya hazırlanmalıyız.”
Netanyahu, kendisine yakın olan eski Genelkurmay Başkanı ve Stratejik İşlerden Sorumlu Devlet Bakanı Moshe Ya’alon’un konu hakkındaki görüşünü de öğrenmek isteyen hahamın sorularına şaşırdı.
Netanyahu hahama, “Ya’alon bugün veya yarın size gelecek. Bununla kişisel olarak ilgileneceğim” dedi.
Moshe Ya’alon’un bağımsız bir İsrail saldırısına karşı olduğunu bilmesine rağmen, onu saldırının gerekliliği konusunda ikna edebileceğinin farkındaydı.

Muhalif yetkililer
Netanyahu’nun böyle bir saldırı için destek olmayı reddeden hahama karşı görevinde başarısız olması, diğerleriyle de başarısızlığının anahtarı oldu.
Saldırıya, 2011 yılının ilk yarısında görev süreleri dolmadan önce, Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, Mossad Başkanı Meir Dagan ve Şin Bet Başkanı Yuval Diskin de karşı çıktı.
Bu yetkililer, İran’a saldırma fikrini ‘Mesih’ odaklı dini bir hayal gücü olarak nitelendirdi.
Ancak bunların görev sürelerinin dolması, saldırı kararının önündeki büyük engelleri kaldırmış gibi görünüyordu.
Netanyahu ve Barak, yeni Genelkurmay Başkanı Benny Gantz, Mossad Başkanı Tamir Pardo ve Şin Bet Başkanı Yoram Cohen’i ikna etmenin daha kolay olduğunu düşünüyordu.
Ancak asıl görev bakanlar arasında çoğunluğu ikna etmek oldu ve Netanyahu ve Barak, Ya’alon, Dan Meridor ve Benny Begin’den oluşan ‘sekiz’ bakan tarafından desteklenen ŞAS Bakanı Eli Yishai’nin muhalefeti karşısında şaşırdı.
Dönemin Cumhurbaşkanı Şimon Peres ve ABD büyükelçisi Shapiro da, Yishai’nin muhalefetini sürdürmesi için tüm ağırlıklarını verdi.
Bu nedenle Netanyahu ve Barak, haham Yosef’e bir kez daha yaklaşmaya karar verdi. Netanyahu her gece hahamın evini ziyaret etti, ardından Ya’alon ve haham arasında bir toplantı koordine edildi.
Netanyahu, dönemin ABD Başkanı Barack Obama’nın saldırıyı şiddetle reddettiğini ve iki ülke arasındaki ilişkilerin ihlali olarak gördüğünü anlayınca, bunun ABD seçimlerine müdahale olduğunu bilmesine rağmen, Cumhuriyetçi Parti’den ABD’li politikacıların desteğini istedi.
Obama başkanlık seçimleri ve ikinci dönem için hazırlanırken, Netanyahu İsrail’de Cumhuriyetçi rakibi Mitt Romney’i ayakta alkışladı.
Ya’alon Barak’a içerledi ve onun ‘yanıltıcı’ olduğuna inandı. Ayrıca Barak’ın Netanyahu nezdindeki prestijini kabul etmeyi de reddetti. Barak’ın görevde kalmak için siyasi bir çıkar tarafından motive edildiğini düşündü.
Mossad Başkanı Meir Dagan, hahama “İran’a şimdi saldırmamalıyız. Şimdi bu durumda değiliz. Ehud Barak saldırıyı desteklemesi için herkesi zorluyor. Onun niyetinden şüpheliyim ve ikna olmadım. O çok kötü niyetlidir ve her şeyi ifşa etmez. Ona güvenebileceğimi hissetmiyorum. Bunu Eli’ye de söyledim ve o benim durumumu biliyor” dedi.
Söz konusu kitaba göre, türünün ilk örneği olan İran’daki saldırıyla ilgili kritik bir toplantı sırasında Aşkenazi konuya karşı çıktı ve İsrail ordusunun bunu uygulayacak askeri kapasiteye sahip olmadığını söyledi.
Aşkenazi daha sonra da Başsavcı Yehuda Weinstein’ın evine gitti ve bu saldırının savaşa yol açabileceği konusunda uyardı.
Cumhurbaşkanı konuya dahil oldu
Cumhurbaşkanı Peres, o sırada Netanyahu ve Barak’ı dizginleme çabalarını yoğunlaştırma sorumluluğunu üstlendi.
Netanyahu, Peres ile tehditkar bir tonda konuştu ve ona “Unutma, her şey bana geliyor” dedi.
Peres’in danışmanlarından biri, “Netanyahu bu ifade ile Peres’in güvenlik aygıtının liderleri ve ABD ile kendisine komplo kurduğunu kastetmişti. Bu elbette doğrudur. Dagan, Aşkenazi ve Diskin onunla çok konuştular. Büyük bir savaşa yol açacak ve ABD ile ilişkileri bozacak bir saldırıdan korktuklarını belirttiler” dedi.
Peres, Haziran 2012’de aralarında bir görüşme sırasında Netanyahu’ya saldırıya karşı olduğunu açıkça bildirdi.
Ağustos ayı ortalarında, Peres’in ofisinde siyasi ve güvenlik liderliğinin katılımıyla bir toplantı yapan Netanyahu ve Barak, ordunun saldırıyı gerçekleştirmeye hazır olduğunu ima etti.
Bundan sonra Peres, Kanal 2’ye (şu anda Kanal 12) bir röportaj verdi ve bu sırada İsrail’in İran’a tek başına saldıramayacağını vurguladı.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Tom Donilon, Temmuz 2012 ortasında ABD başkanlık seçimlerinden önce İsrail’e geldi ve Netanyahu ve Barak’a açık bir tehditte bulundu.
Donilon, “İran’a saldırırsanız, bunu seçimlere müdahale ve ABD Başkanı’nı devirme girişimi olarak yorumlayacağız” dedi.
Daha sonra ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton bu doğrultuda İsrail’i ziyaret etti ve buna paralel olarak Cumhuriyetçi aday Mitt Romney de İsrail’e gitti.
Sonunda Barak, bu planda Netanyahu ile ortaklığından vazgeçti ve ardından ABD’li yetkililerle görüşmek üzere Washington’ı ziyaret etti.
Ancak Obama’ya yakın Şikago Belediye Başkanı Rahm Emanuel ile yaptığı görüşme hakkında Netanyahu’ya bilgi vermedi.
Barak, İsrail’in Washington büyükelçisi Michael Oren’i de bu görüşmenin ve ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Donilon ile görüşmesinin dışında tuttu.
Hatta Eylül ayında birkaç platformda İran’a yönelik bir saldırı konusundaki çekincelerini dile getirdi.
Barak bir konuşmasında, “Siyasi liderliğin sorumluluğu, savaşları uzak tutmaktır ve savaşları tüm olasılıklar tükendikten sonra yürütmek gerekir” dedi.
Netanyahu, Barak’ın gizli yürüttüğü görüşmelerini öğrendikten sonra sinirlendi ve “Ehud beni Obama için sattı. Onun hakkında hiçbir şey duymak istemiyorum” diyerek öfkesini dile getirdi.