Tahran'da 13 Eylül'de "ahlak polisi" olarak bilinen İrşad Devriyeleri tarafından gözaltına alınmasının ardından komaya girerek hastaneye kaldırılan Emini'nin 3 gün sonra hayatını kaybetmesi ülkede uzun süreli protestolara neden oldu.
Resmi kaynaklardan olaylarda sivillerin ve güvenlik güçlerinin öldüğüne dair açıklamalar yapılsa da ölü sayısına ilişkin net bilgi verilmiyor. Norveç merkezli İran İnsan Hakları Örgütüne göre, gösterilerde 342 kişi yaşamını yitirdi. İran medyasına göre ise gösteriler sırasında 50'den fazla güvenlik görevlisi hayatını kaybetti.
Yetkililer, genç kadının gözaltında aniden bilincini kaybetmesi üzerine hastaneye sevk edildiğini açıklarken, aktivistler, Emini'nin polis merkezine getirilmeden önce "darbedildiğini" söylüyor. İran Adli Tıp Kurumu ise raporunda, genç kadının ölümünün, "darp sonucu olmadığını" açıkladı.
İran devlet televizyonunda yayımlanan görüntülerde Emini'nin karakolda bir görevliyle konuştuğu sırada aniden fenalaşarak yere düştüğü görüldü.
Darbedilmiş olabileceğine dair kamuoyundaki yaygın kanıyla birlikte Emini'nin şiddet görmese dahi suçsuz bir kadının gözaltına alınması ve polis nezaretinde ölümüne yol açan şekilde fenalaşmasından, başörtüsü denetimlerini sürdüren ülke yönetiminin sorumlu olduğu konusunda İran toplumunda büyük bir fikir birliği var.
Zorunlu başörtüsü yasası 1979'dan bu yana uygulanıyor
İran'da "başörtüsü zorunluluğu" tartışmaları yeni değil. İran devriminin kurucusu Ayetullah Ruhullah Humeyni tarafından Ağustos 1979'da uygulamaya konulan zorunlu başörtüsü yasası din adamları arasında bile zaman zaman tartışma konusu oldu.
Her ne kadar devrimin ilk günlerinden bugüne başörtüsü denetimi oldukça gevşetilse de zaman zaman sosyal medyaya da yansıyan İrşad Devriyelerinin gözaltı uygulaması ve bu esnada kadınların şiddete maruz kaldığı olaylar İran toplumunda tepki çekti.
Halk arasında zorunlu başörtüsüne destek azaldı
İran Öğrencileri Anket Ajansının (ISPA) 2014'te yaptığı ancak önceki Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani hükümeti tarafından 2018'de kamuoyuna duyurulan ankete göre, İran halkının en az yüzde 49,2'si "başörtüsünün kişisel bir mesele olduğuna ve zorunlu hale getirilmemesi gerektiğine" inanıyor. Bu oran bazı muhalif grupların anketlerinde ise yüzde 72'ye kadar çıkıyor.
İran Meclis Araştırma Merkezinin 2018'de yayımladığı raporda da İran toplumunda başörtüsü desteğinin azaldığına işaret edilerek zorunlu başörtüsü yasasının gözden geçirilmesi yönünde önerilere yer verilmesine rağmen konuyla ilgili bugüne kadar herhangi bir adım atılmadı.
Ilımlı çizgisiyle tanınan Ruhani döneminde gevşetilen başörtüsü denetimleri, muhafazakar kimliğiyle tanınan İbrahim Reisi'nin geçen yıl cumhurbaşkanı koltuğuna oturmasının ardından önceki döneme göre yoğunlaştı.
Aynı zamanda bir din adamı olan önceki Cumhurbaşkanı Hüccetulislam Hasan Ruhani, Ocak 2019'da hükümet yetkilileriyle yaptığı bir toplantıda, zorunlu başörtüsü yasasının reforme edilmesi gerektiğine dikkati çekerek, "Kur'an'daki başörtüsü kadınların korunması için ancak bizim yaptığımız, başörtüsünü bir sopa gibi kadınların üzerinde tutmak." diye konuşmuştu.
Uygulamanın kaldırılması veya esnetilmesi talepleri
Mahsa Emini'nin polis nezaretinde ölmesinin ardından başörtüsü zorunluluğuyla ilgili tartışmalar yeniden alevlenirken ülkedeki bazı üst düzey isimler de başörtüsü zorunluluğu veya denetimine karşı eleştirel açıklamalarda bulundu.
İlk olarak reformist İran İslami Halklar Birliği Partisi, 25 Eylül'de, yetkililerden "zorunlu başörtüsü yasalarının kaldırılmasının önünü açacak gerekli yasal adımları atmasını" talep etti.
Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ise 28 Eylül'de devlet televizyonunda katıldığı bir programda, eleştirilerin odağına oturan İrşad Devriyelerinin uygulamalarına ilişkin soruya, "Bunun uygulanma yönteminin yanlış olduğu düşünülüyorsa ve yeni fikirler varsa bu yeni görüşler tartışılıp uygulanabilir. Değerler değiştirilemez ama kanunun uygulanma şekli tartışılabilir." yanıtını verdi.
Devriyelerin uygulamalarının yeniden gözden geçirilip geçirilmeyeceğine dair soruya karşılıksa, "Yasanın uygulanmasında en iyi yöntemler dikkate alınmalıdır. Muhalif görüşler için platform sağlamalıyız. Hükümet bu görüştedir." demekle yetinen Reisi, yasanın kaldırılmasını düşünmediklerine işaret etti.
İran siyasetinin önde gelen isimlerinden bazıları da bu dönemde zorunlu başörtüsü uygulamasına karşı açıklamalarda bulundu. Bunların başında eski Meclis Başkanı Ali Laricani geliyor. Laricani, 11 Ekim'de "İttilaat" gazetesine verdiği röportajda, "protestoların derin siyasi kökleri olduğunun kabul edilmesi gerektiğine" dikkati çekerek, zorunlu başörtüsü yasasının gözden geçirilmesi çağrısında bulundu.
Devrim Muhafızları Ordusunun eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Emekli Tuğgeneral Hüseyin Alai de 17 Eylül'de "İtimad" gazetesinde yayımlanan değerlendirmesinde, İrşad Devriyelerinin uygulamalarını eleştirdi. Zorunlu başörtüsü uygulamasının dinde yeri olup olmadığının sorgulanması gerektiğini belirten Alai, devriyelerin, "kadınların memnuniyetini kazanmak için özellikle kadınların telefonlarını ve çantalarını çalan hırsızlara karşı görevlendirilmesinin daha uygun olacağını" söyledi.
Din adamlarının zorunlu başörtüsü uygulamasına bakışı
İran'da 1979'da devrim hükümetinin ilan edilmesinin ardından yasalaştırılan zorunlu başörtüsü uygulaması, zaman zaman az sayıda da olsa bazı din adamlarınca da eleştirildi.
Devrim sonrasında Ayetullah Muhammed Beheşti ve Ayetullah Mahmud Talegani gibi önde gelen dini şahsiyetler, zorunlu başörtüsü uygulamasına karşı çıkan sayılı din adamlarından.
Ayetullah Beheşti'nin kızı Melukulsadat Beheşti, haziranda devrim lideri Humeyni'nin ailesine ait "Cameran" internet sitesinde yaptığı bir söyleşide, babasının konuya bakışını, "Şehit Beheşti asla başörtüsü takmayı ve şeriat standartlarına uymayı emretmedi. Dinde zorlamanın, gençleri dinamik İslam ekolünden uzaklaştırdığına inanıyordu." ifadeleriyle anlattı.
Kendisi de bir adamı olan reformist siyasetçi Resul Muntecebniya da eylülde "Khabarfoori" internet sitesine verdiği bir mülakatta, Beheşti ve Talegani'nin zorunlu başörtüsü yasasına karşı çıktığını yineledi.
Bugün ise İran'da zorunlu başörtüsünü açıkça eleştiren çok az din adamı var. Ülke yönetimini destekleyen ancak başörtüsü uygulamasında esnekliğin ülke çıkarına uygun olduğunu düşünen muhafazakar din adamları da dikkati çekiyor. Bunlardan biri olan Hüccetülislam Muhammed Rıza Zaeri, Mayıs 2015'te yaptığı bir konuşmada, zorunlu başörtüsü uygulamasını "İran İslam Cumhuriyeti'nin hatalarından biri" olarak niteledi.
Mahsa Emini'nin ölümünden sonra din adamlarından ahlak polisinin uygulamalarına net eleştiri ise Ayetullah Esedullah Bayat Zencani'den geldi. Zencani, Emini'nin ölümünden sonra yayımladığı taziye mesajında, "yasa dışı ve dine aykırı" olarak nitelendirdiği ahlak polisinin uygulamalarını yüksek sesle eleştiren önde gelen iki dini şahsiyetten biri oldu.
Ülkenin dini merkezi sayılan Kum'daki önde gelen din adamlarından Ayetullah Zencani, protestocuların talep ettiği zorunlu başörtüsü yasasına doğrudan değinmeden, "kimsenin İslami değerlere uymaya zorlanmaması gerektiğini" ifade etti.
Bir diğer din adamı Ayetullah Mustafa Muhakkık Damad da Emini'nin ölümü üzerine yayımladığı mesajında, İrşad Devriyelerinin uygulamalarını eleştirerek, "Vatandaşların güvenliğini sağlamak iktidarın asli görevidir. İktidar, cahilleri işe alıp onlara irşad veya mürşid adı vererek huzuru bozamaz." değerlendirmesinde bulundu.
Bu açıklamalara rağmen bir din devleti olan İran'daki din adamlarının ezici çoğunluğu ya başörtüsü zorunluluğunu destekliyor ya da sessiz kalmayı tercih ediyor.
Ülkenin en üst dini otoritesi kabul edilen İran lideri Ayetullah Ali Hameney de zorunlu başörtüsü uygulamasına karşı tavizsiz tutumuyla biliniyor. Hamaney, temmuz ayında yine İrşad Devriyelerinin uygulamalarına karşı protesto çağrılarının yükseldiği sırada yaptığı konuşmada, "başörtüsü meselesinin Batılı düşmanlar tarafından bahane olarak kullanıldığını" söyledi.
İran yönetiminin, ikinci ayını geride bırakan ve ülkede görülen en uzun süreli yönetim karşıtı protestolardan biri sayılan gösteriler sonrasında zorunlu başörtüsü uygulamasından vazgeçmeyi kabul etmese de muhafazakar Reisi hükümeti döneminde artan denetimlerin azaltılabileceği düşünülüyor.