İslam dinini derinlemesine inceleyen, Kuran'ı daha iyi anlayabilmek için uzaklara seyahat ederek Arapça öğrenen entelektüel bir adam: Prens Charles.
Geçen hafta, Liz Truss, birçok kişi tarafından İngiliz tarihindeki "en İslamofobik" olarak tanımlanan hükümetin başbakanlığını devraldı.
Bu hükümet ki, Britanyalı Müslümanların en büyük temsilci olan Zara Muhammed ile iletişim kurmayı reddeden, "Müslüman olmasının meslektaşlarını rahatsız ettiği" gerekçesiyle bir bakanı (Nusrat Ghani) görevden alan ve Müslümanlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapmakla suçlanan bir hükümet.
Süpriz bir ek bilgi: İktidardaki Muhafazakar Parti üyelerinin yarısından fazlası İngiltere'deki İslam hakkında çılgın komplo teorilerine sahip.
Truss'un başbakan olmasından iki gün sonra, Kral III. Charles İngiliz tahtına çıktı. Duyarlı bir adam, İslam'ı derinden incelemiş, hatta Kuran'ı okumak için Arapça öğrenmeye uzak diyarlara gitmiş.
Yeni kral, İngiliz tarihinin en İslamofil (İslam yanlısı) hükümdarı. Hükümetiyle arasında tezatlık olduğu çok açık.
Prens Charles'ın İslam Savunması
Birkaç yıl önce Kral III. Charles, İslam'ın Batı ile savaş halinde olduğunu iddia eden "medeniyetler çatışması" tezini çürütmüştü. Hatta aksine İslam'ın Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi genel olarak kabul edilenden çok daha fazla ortak noktaya sahip üç büyük tek tanrılı dinden biri olduğunu söylemişti.
1993'ten beri, yeni kral Oxford İslami Araştırmalar Merkezi'nin hamisi. Aynı yıl "İslam ve Batı" başlıklı bir açılış konuşması yaptı. Çoğu kişinin politikacılardan ve kraliyet ailesinden beklediği türden bir konuşma değildi; kral klişeleşmiş konuşmalardan farklı bir konuşmaya imza atmıştı.
Ardından Galler Prensi, İslam medeniyeti ve Avrupa ile ilişkisi üzerine sofistike bir düşüncesini açıklamaya girişti. Prens, İslam'ın "insanla ilgili tüm alanlarda geçmişimizin ve bugünümüzün bir parçası olduğunu" söyledi. İslam modern Avrupa'nın yaratılmasına yardımcı oldu. İslam bizim mirasımızın bir parçası, bizden ayrı bir şey olamaz."
Konuşmasının devamında yeni Kral eski prens Charles, Batı'daki insanları İslam'a atılan çağdaş iftiraları görmeye çağırdı: "Doğrudan Kuran'dan alınan İslam hukukunun yol gösterici ilkeleri ve onun özü, eşitlik ve merhamettir."
Kadınlara 1400 yıl önce İslam'da mülkiyet ve miras hakkının verildiğini söyleyen Kral, Ortaçağ İslam'ının hoşgörüsüne de övgüler yağdırdı. Kral, Batı'nın "kendi kültür ve medeniyetimizin İslam dünyasına borçlu olduğu konusundaki cehaletinden" ise şikayet etmişti.
O dönem prens olan Charles, İngiltere'nin Müslüman topluluklarını "ulusumuzun kültürel zenginliğine katkıda bulunan" "İngiltere'nin bir varlığı" olarak nitelendirmişti.
Müslümanların asimile etmek için onları kimliklerini terk etmeye zorlayanların aksine, Charles iki yönlü bir entegrasyon süreci için çağrıda bulundu: Müslümanlar, “toplumsal hayata ve toplumumuza uyum sağlayabilmek için bazı özgürlüklerini dengelemelidir.” Gayrimüslimler ise “İslam inancının günlük uygulamalarına saygı göstermeli ve rencide edici hareketlerden kaçınmaya özen göstermelidir”.
Kral gerçekten de heyecan verici bir konuşmaya imza atmıştı. Tahtın varisi, çoğu eski sömürgelerden gelen Britanyalı Müslümanlara, ülkedeki varlıklarının sadece hoş karşılanmakla kalmadığını, aynı zamanda değer verildiğini söylüyordu.
'Tartışmalı' Prens
Yakın geçmişte Prens Charles'ın İslam'a ve Müslüman dünyasına yönelik tutumları sıklıkla tartışmalara neden olmuştu.
Kraliyet muhabiri Robert Jobson'ın Charles'ın ofisi ile ibirlikte çalışarak yazdığı 2018 tarihli bir kitapta, prensin 2003'teki Irak işgaline karşı olduğunu ortaya koyulmuş ve Başbakan Tony Blair'e itirazlarını özel olarak dile getirmişti. Jobson'a göre Charles, "Batı tarzı bir demokrasi için elinde bir bayrak taşıyarak yürümenin hem gözü kara hem de beyhude olduğuna" inanıyordu. Prens Charles ayrıca bakanlara, Körfez liderleriyle olan bağlantılarının artık İngiliz silah şirketlerinin silah satması için kullanılmasını istemediğini söyledi.

Bir de konuşulması gereken bir Filistin sempatisi var. Bu yüzden de Haziran 2018'de İsrail'e ilk kraliyet ziyaretini gerçekleştiren Charles değil, oğlu Prens William'dı. Charles İsrail'e ilk ziyaretini ancak 2020'de yaptı. İşgal altındaki Filistin topraklarını özenle ziyaret etti ve burada “geleceğin tüm Filistinlilere özgürlük, adalet ve eşitlik getirmesinin en büyük dileği” olduğunu belirtti.
Son zamanlarda hiçbir İngiliz bakan bırakın bunları dile getirmeyi benzer olabilecek herhangi bir açıklama bile yapmadılar. Avrupalı Müslümanlar söz konusu olduğunda Charles, Fransa ve Belçika'nın laikliğini eleştiriyor ve kadınların kamusal alanda peçe takmalarını yasaklamalarına karşı çıkıyordu. Müslüman karşıtı siyasetin Avrupa'da zemin kazanmasına tahammülü yoktu.
Prens Charles hayır işleri sebebiyle eleştirilmişti. Geçen Haziran henüz prens olan Charles, eski Katar başbakanı Şeyh Hamad bin Jassim bin Jaber Al Thani'den bir milyon avroluk nakit içeren bir bavulu kabul ettiğini açıklamasının ardından manşetlerdeydi. Prens Charles'ın bu parayı kişisel çıkarları için kullandığına dair bir kanıt ise bulunamadı.
Bazı hatalar yapmış olsada basındaki haberlerinin çoğu yalan ve haksızdı.
Temmuz ayında Usame Bin Ladin'in ailesinden 2013 yılında aldığı bir milyon sterlinlik bağışla ilgili sansasyonel haberler kraliyet ailesini telaşlandırmıştı. Bunda yanlış bir şey yoktu: Bin Ladin ailesi Suudi Arabistan'daki en köklü ailelerden biri. Fakat Batı için Bin Ladin ailesi aynı zamanda terör ve El Kaide bağlantısı anlamına geliyor.
Adanmış bir 'gelenekçi'
Müslüman karşıtı yorumcular, entelektüel merakı nedeniyle İngiltere'nin yeni kralıyla alay ediyorlardı. Bakınız: Amerikalı neocon yorumcu Daniel Pipes. "Prens Charles Müslüman mı Oluyor?" yazısında Charles'ın Ramazan'da bir iftar törenine katılması ve Salman Rüşdi'yi Müslümanların "en derin inançlarına" hakaret ettiği için eleştirmesi de dahil olmak üzere kendisinin Müslüman olduğuna dair sayısız "kanıt" aktarmıştı.
Daha önce, benzer söylentiler Winston Churchill'in de etrafında dönüyordu.
Gerçekte ise kral İslamla bağlantılı olabilecek bir ekol olarak tanımlanan gelenekçi bir Anglikan'dır. Bu ekole göre tüm büyük dinler çağdaş dünyada ortaya çıkan sıkıntıların panzehiridir.
Charles, Gelenekçiliğin en önemli temsilcilerinden biri olan Rene Guenon'un çalışmalarıyla özel olarak ilgileniyordu. 20. yüzyılın başlarında etkili olan Guenon "materyalist temeller üzerine inşa edilen" Batı modernitesini insanlık tarihinde bir "anomali" olarak görüyordu.
Charles, 2006'daki bir konuşmasında, "Gelenekçilerin geçmişi savunma sebebi modern öncesi dünyada, tüm medeniyetlerin bir kutsalın varlığıyla belirlenmesidir." Buna karşılık, içinde bulunduğumuz çağımız “parçalanma, kopukluk ve yapısöküm çağıdır." dedi.
2000 yılında İskoçya Kilisesi'nin Genel Kurulu'na hitaben yaptığı bir konuşmada Prens Charles, "çağımızın kutsal ve ruhani olana ilişkin tüm bilgileri görmezden gelme veya unutma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu" konusunda uyarıda bulundu. Çevreciliğinin temelinde de bu endişe yatıyor. Charles, modern Batı'nın "giderek daha fazla sahiplenici ve sömürücü hale geldiğini" ve "dünyanın hayati öneme sahip kutsal ve manevi karakterini İslam'dan yeniden öğrenebileceğimizi" belirtmiştir.
Guenon, Kahire'ye gitmek için Paris'ten ayrılmadan önce Hinduizm ve Taoizm üzerine birkaç kitap yazarak yönünü doğuya çevirdi. Orada Ahmediye Şaziliyye tarikatına girdi ve dünyadaki Sünni Müslüman ilim merkezlerinden biri olan El Ezher'de okudu. 1951'de Kahire'de bir Müslüman olarak öldü.
Acımasız Eleştiriler
İngiliz medyasının onaylamayan bakışlarından yılmayan Charles, fikirlerini pratik anlamda ilerletmek için Galler Prensi olmasını kullandı. 1993 yılında Prensin vakfı, Görsel İslami ve Geleneksel Sanatlar Programına ev sahipliği yapmaya başladı.

Charles'ın İslam sanatına olan sevgisi kişisel yaşamına da yansıyor. Bahçesini İslami bahçelerden ilhamla tasarlatan Charles bunu da şöyle açıklamıştı: “Bahçeye incir, nar ve zeytin ağaçlarını Kuran'da anıldığı için diktim.”
Bütün bunlar, Kral Charles'ı Truss hükümeti ve liderliğindeki Muhafazakar Parti ile arasının bozulmasına yol açıyor. Charles İslam konusuna geri dönerse, bu Muhafazakar hükümet tarafından acımasızca eleştirileceği anlamına geliyor.
Kral Charles'ın, Galler Prensi zamanlarındaki gibi din hakkında açıkça konuşmaya devam edip etmeyeceği henüz belli değil. Yine de, İslam'a açıkça hayran olan bir kral olduğu kesin.
Cesur Bir İfade
Ülkenin dört bir yanındaki camiler, Kraliçe Elizabeth'in ölümü için başsağlığı diledi. Birçok Müslüman, yeni kralın İslam'a karşı tutumundan haberdar.
Geçen Cuma Cambridge'deki camide namazdan önce verdiği vaazda, Şeyh Abdal Hakim Murad, Charles'ın 1993'teki "İslam ve Batı" konulu konuşmasından kapsamlı bir alıntı yaparak, Charles'ın İslam'a olan cömert ilgisini dinleyenlere hatırlattı. Charles'ı diğer İngiliz siyasilerinden ayırdı. Charles'ın Kuran okumak için Arapça öğrendiğini belirterek, "Aranızdan bunu kaç kişi yapar?" diye sordu.
Charles, annesi gibi mi olacak? Yoksa Johnson ve Truss hükümetlerinin milliyetçiliğinin aksine Britanya'nın hoşgörü ve çok kültürlülük geleneklerini sessizce vurgulayacak mı? Buna dair bazı kanıtlar bulunuyor.
Kral III. Charles'ın tahta geçtikten sonra söylediği ilk sözü “Son yetmiş yıl boyunca, toplumumuzun birçok kültürden ve birçok inançtan oluştuğunu gördük” oldu. “Geçmişiniz veya inancınız ne olursa olsun, ben sadakat, saygı ve sevgiyle sizlere hizmet etmeye çalışacağım”.
Kaynak: Middle East Eye





