Türkiye’nin güneyi ve Suriye’nin kuzeybatısını vuran deprem felaketinin üzerinden yedi ay geçerken felaketin Suriyeliler üzerindeki etkileri daha da netleşti. Depremde binlerce kişi öldü, on binlerce kişi yaralandı. Altyapı, evler ve tesisler ya yıkıldı ya da ağır hasar gördü. Ancak tüm bunlar yaşanan acıların ve depremin yansımaları nedeniyle Suriyelilerin önümüzdeki yıllarda göreceği zararların yalnızca görünen kısmı. Çünkü onlara hegemonyayı ve sömürüyü pekiştirmek adına insanı, toplumu, iktidarı, ekonomiyi ve çevreyi bozan bir rejimin ve güçlerin doğmasına uygun zemin hazırlayan yıkıcı bir savaşın mirası kaldı. Bu rejim, deprem felaketinden yararlanarak diktatörlük ve parçalanma dinamiklerini, şiddet unsurlarını, hak ve özgürlük ihlallerini daha da artırdı.

Suriye Politika Araştırma Merkezi (SCPR), aylar süren çalışmalar sonunda, ‘Suriye’deki Depremin Etkileri ve Çatışmaların Gölgesinde Yetersiz Kalan Kalkınma Yaklaşımı’ başlıklı, kapsamlı ve belgelere dayalı, tablolar ve grafiklerle desteklenen 60 sayfalık bir rapor yayımladı. Raporda deprem felaketinin sonuçları, doğrudan ve dolaylı etkileri, ülkedeki çatışmaların gölgesinde kayıplara ilişkin tahminler, yerel ve uluslararası aktörlerin felakete verdiği birbiriyle çelişen tepkiler değerlendirildi.

Deprem, savaşın başlamasından önce ötekileştirme politikalarından en çok zarar gören bölge olan Suriye’nin kuzeybatısını vurdu. Bölge aynı zamanda savaş sırasında sivilleri, ekonomik ve sosyal varlıkları hedef almak için ağır ve uluslararası yasaklı silahların kullanıldığı kanlı çatışmalardan da büyük zarar görmüştü. Bölge abluka, yerinden etme, keyfi gözaltı, işkence, zorla kaybetme ve cinsel saldırı gibi toplu cezalara maruz kaldı. Bölgesel, etnik ve dini kimliklerin siyasileştirilmesiyle bölge halkı arasına nifak tohumları ekilerek bölünme yaratıldı.

Aynı zamanda yağma ve vergi dayatmaları gibi ihlaller yüzünden bölgenin ekonomisi de telafisi güç hasar aldı. Sonuç olarak Suriye’nin kuzeybatısı, güvenliğin olmadığı, yokluğun, yoksulluğun ve yerinden edilmenin acısını çeken, üç ayrı siyasi rejime bağlı, felaketle dolu bir bölgeye dönüştü. Söz konusu siyasi rejimlerin başında, ihlallerin çoğunun da başlıca sorumlusu olan, toplumu hegemonyası altına almak için şiddet stratejisini benimseyen, Rusya ve İran'ın desteğiyle ayakta kalan Suriye rejimi geliyor.

Deprem felaketi, Suriye içinde 6 bin 392, Türkiye'de ikamet eden yaklaşık 4 bin 267 Suriyelinin hayatını kaybetmesine neden olurken Suriye'de yaşayan Suriyeliler ve komşu ülkelere sığınan Suriyeli mültecilerin acısını ikiye katladı. Deprem en çok Suriye'nin kuzeybatı bölgelerinde etkili olurken, özellikle de İdlib’de ölü sayısı 2 bin 985'e ulaştı. Deprem nedeniyle mart ayının ilk haftasına kadar 170 binden fazla insan bölgeyi terk etti.

Depremde yerinden edilenlerin büyük kısmı, mevcut barınma kamplarına katıldı ve yeni yerlerinden edilen çok sayıda insanı barındıracak yeni kamplar kuruldu. Suriye genelinde depremde tamamen ya da kısmen hasar gören bina sayısı 12 bin 796’ya ulaşırken, bunlardan 2 bin 691'i tamamen yıkıldı. İdlib, aynı zamanda en fazla hasarlı binanın olduğu bölge olurken binaların yaklaşık yüzde 46,6’sı depremde zarar gördü. Onu hemen ardından binalarının yaklaşık yüzde 34’ü depremde zarar gören Halep kırsalı izledi.

Halihazırda bitik haldeki sağlık sektörü, çeşitli bölgelerde yaralılara müdahalede ihtiyacı karşılayamadı. Onlarca sağlık tesisi ya tamamen ya da kısmen yıkıldı. Depremden etkilenen bölgelerde çok sayıda okulun yıkılması, maddi hasar görmesi ya da depremden etkilenen insanlar için barınak haline gelmesi sonucunda eğitim-öğretim süreci de olumsuz etkilendi.

“Rejim, deprem felaketinden yararlanarak diktatörlük ve parçalanma dinamiklerini, şiddet unsurlarını, hak ve özgürlük ihlallerini daha da artırdı.

UCM'nin İsrail'e yönelik kararları, Batı'nın silah ambargolarına zemin hazırlayabilir UCM'nin İsrail'e yönelik kararları, Batı'nın silah ambargolarına zemin hazırlayabilir

SCPR’nin raporuna göre depremin ekonomiye verdiği zarar yaklaşık 5,85 milyar doları bulurken etkileri de orta vadede devam ediyor. Bu miktarın içinde yaklaşık 3,62 milyar dolarlık gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) uğradığı zarar ve yaklaşık 2,23 milyar dolarlık kümülatif sermaye kaybı yer alıyor. Bu kayıpların 2022 yılında Suriye'nin GSYİH’sının yaklaşık üçte birine denk geldiği tahmin ediliyor. Ancak ekonomik kayıpların özellikle Suriye'nin kuzeybatısında yoğunlaşması, depremden etkilenen bölgelerle geri kalan bölgeler arasındaki eşitsizliği daha da artırdığı anlamına geliyor. Deprem nedeniyle 2023 yılında genel olarak Suriye’nin GSYİH'sının yüzde 2,2 civarında, özelde ise İdlib’in GSYH’sının yaklaşık yüzde 16, Afrin’in ise yüzde 24 oranında gerileyeceği tahmin ediliyor. Deprem 90 binden fazla iş fırsatının kaybolmasına neden olurken, İdlib'de işsizlik oranlarının yaklaşık yüzde 14 artışla yüzde 59'a yükselmesine neden oldu. Halep'te ise işsizlik oranları yaklaşık 1,9 artarak yüzde 47'ye ulaştı.

257389

Aylık enflasyon oranları ise depremin etkisiyle İdlib’de yüzde 4,2, Halep kırsalında ise yüzde 2,2 arttı. Deprem, hane halkı gelir düzeyinde yeni bir düşüşe neden oldu. Aşırı yoksulluk oranları ise İdlib’de yüzde 10,5, Halep’te yüzde 3,8, Hama’da yüzde 0,4 ve Lazkiye'de yüzde 0,1 arttı. Yoksul hanelerin ortalama harcama oranları gerilerken yoksulluk sınırı oranı daha da büyüdü.

Depremin gölgesinde çatışma

Felaketler, kuraklık ve koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla başlayıp depremle sona ermedi. Mevcut hasarın boyutu siyasi, sosyal ve ekonomik sistemlerin yapısına ve bunların müdahale stratejilerine bağlı olarak arttı. Suriye örneğinde, şiddetin ve ötekileştirmenin kurumsallaşmasına dayalı çatışma mekanizmalarının bir sonucu olarak söz konusu kayıplar daha da ağırlaştı. SCPR ise raporunda, Suriye çatışması, aktörlerin rolleri ve mevcut siyasi ve ekonomik rejimlerin doğası bağlamında deprem felaketiyle ilgili bir değerlendirme sundu.

Raporda, yerel siyasi güçlerin deprem felaketine etkili bir şekilde müdahale edemediği, hatta depremi kendi dar siyasi çıkarları uğruna istismar ettiği vurgulandı. Suriye hükümeti, deprem karşısında ayrımcılık, siyasileştirme, sorumluluktan kaçma ve etkili olamama dışında hiçbir tepki veremedi. Rejim, kontrolü dışındaki bölgelere doğrudan müdahale edilmesi ve bu bölgelere uluslararası yardımların götürülmesi için gerekli mekanizmaların etkinleştirilmesi taleplerini göz ardı etti. Suriye Kurtuluş Hükumeti ve Suriye Geçici Hükümeti de görevlerini yerine getiremeyerek deprem felaketi karşısında açık bir strateji ortaya koyamadı. Çalışmaların koordine edilmesi ve harekete geçme konusunda zayıflık gösterildi. Bu durum tüm yükün sivil toplumun ve uluslararası kuruluşların omuzlarına yüklenmesine neden oldu. Deprem, bölgeler arasındaki bölünmeyi derinleştirmek için istismar edildi.

Depremin neden olduğu ekonomik hasarın Suriye'nin 2022 yılı GSYİH'sının yaklaşık üçte birine tekabül edeceği tahmin edilirken ekonomik kayıplar özellikle Suriye'nin kuzeybatısında daha yoğun gerçekleşti. Dolayısıyla deprem, depremden etkilenen bölgelerle geri kalan bölgeler arasındaki eşitsizliği daha da artırdı.

Uluslararası toplumun deprem karşısında verdiği tepkiye gelince, Birleşmiş Milletler'in (BM) ve bağışçı ülkelerin, Türkiye ile Suriye’nin kuzeybatı bölgeleri ile rejim kontrolündeki iç kesimler arasında açıkça ayrım yaparak yardımda bulunması, ciddi bir hayal kırıklığı yarattı. BM, depremden etkilenen bölgelere doğrudan müdahalede bulunmazken sınır kapılarının kapalı olduğu bahanesiyle ekipman ve kurtarma ekibi göndermedi. BM’nin Suriye’ye gönderdiği ilk yardım konvoyu, depremin üzerinden bir haftayı aşkın bir süre geçtikten sonra ulaştı.

Suriye’nin kuzeybatısındaki bölgeler ile Suriye hükümetinin kontrolü altındaki bölgeler arasında yardım akışı konusunda bariz bir tutarsızlık olduğu görüldü. Böylelikle siyasi parçalanmanın ve dikey bölünmenin en kötü tezahürlerinden biri de ortaya çıkmış oldu. Uluslararası insani yardım kuruluşları, kalkınma alanında herhangi bir müdahalede bulunmadan insani yardıma dayalı, yönetici kurumların geliştirilmesine, toplumsal dayanışmaya ve sürdürülebilir kalkınmaya odaklanan yaklaşımını sürdürmeye devam ediyor.

158172

Öte yandan en etkili ve hayati tepkiyi veren sivil toplum oldu. Özellikle Suriye'nin kuzeybatısındaki sivil toplum kuruluşları ve girişimler, ciddi kaynak ve ekipman eksikliğine rağmen gönüllülerin harekete geçirilmesiyle binlerce hayatın kurtarılmasına katkıda bulundu. Sivil toplum kuruluşları, çeşitli güçler tarafından sınırlandırılan, keyfi politikalar ve bürokratik prosedürlerin uygulandığı çok dar bir alanda, siyasi gündemler doğrultusunda ve sıkı güvenlik kontrolleri altında faaliyetlerini sürdürdü. Hem sivil toplum kuruluşları hem de sivil girişimler, zorluklar karşısında toplumsal dayanışma kültürünü yansıtan ve otoriter güçlerin sömürdüğü siyasi, coğrafi ve kültürel kutuplaşmanın ötesine geçen örnek bir tepki verdi. Bu dayanışma ruhu, ülkede savaşın başlamasından bu yana Suriyelilerin yaşadığı toplumsal bölünmenin aşılmasında önemli bir faktör oldu.

Dayanışma ruhu ve alternatif yaklaşım

Depremin yansımaları, depremin yol açtığı zararla başa çıkmak için Suriye’nin toplumsal güçlerinin merkezi bir rol üstleneceği, adil ve kalıcı bir siyasi çözüm için baskı yapmaya dayalı alternatif bir kalkınma yaklaşımı benimsemenin önemini de ortaya koydu. Alternatif yaklaşım, toplumsal güçlerin, savaşın ve depremin izlerini silebilmeleri için siyasi, sosyal ve ekonomik alanlarda ortak eylem oluşturulmasını gerektiriyor. Bu yaklaşım, daha geniş fikir birliği oluşturulması, savaşan taraflara doğrudan ya da dolaylı olarak kalkınma çalışmalarına yönelmeleri için baskı yapma amacıyla toplumsal güçler arasındaki ortak eylem alanının genişletilmesini de gerektiriyor.

BM’nin ve bağışçı ülkelerin, Türkiye ile Suriye’nin kuzeybatısı bölgeleri ve rejimin kontrolündeki Suriye’nin iç kesimleri arasında açıkça ayrım yaparak yardımda bulunması ciddi bir hayal kırıklığı yarattı.

Alternatif yaklaşım, yerel sivil toplum kuruluşlarıyla çalışmanın bölgeler arası çalışmalardan ayrı tutulmaması, aidiyet meselesine takılmadan paylaşmayı temel alıyor. Böyle bir ortak çalışma, bölünme ve parçalanmayı azaltma konusunda da cesaret verici olacaktır. İnsani yardım, sivil kuruluşların verimlilik ve eşitlik temelinde yeniden inşasına, sosyal ilişkilerin sağlamlaştırılmasına çalışılması halinde sürdürülebilir kalkınma için itici bir güç haline gelebilir.

Bunun için otoriter güçlerin kontrolündeki mevcut insani yardım sisteminin birçok açıdan değiştirilmesi gerekir. Yardıma odaklanarak ve aracı kuruluşlardan, uluslararası insani kuruluşlarından ve insani yardım alanında çalışan özel şirketlerden gelen yardımlarla kalkınma konusunda bir nebze iyileştirme sağlanabilir.

Yaklaşım, aynı zamanda sosyal dayanışmanın güçlendirilmesine, yurtiçi ve yurtdışında Suriye toplumuna saygınlığının geri kazandırılmasına, sivil toplumun hizmet rolünden aktif bir siyasi ve kalkınmacı role geçmeyi öneriyor. Ayrıca, savaşın siyasi ve askeri taraflarının sorumlu tutulmasına, savaşa ve otoriter yönetim çerçevelerinin oluşturulması karşıtı sivil kuruluşların ve girişimlerin rolünün geliştirilmesine yatırım yapılması gerektiğini vurguluyor. Deprem felaketinin yansımalarının üstesinden gelmekle çatışmaya neden olan unsurların üstesinden gelmek birinden ayrı tutulamaz.

Şark'ul Avsat

Editör: Daily Ummah