İnsani dramların hapishane görüntüleri ile somutlaştığı Suriye, tüm muhalif unsurların koordineli bir şekilde Şam’a ulaşması ve güvenliği tesis etmesiyle yeni bir evreye girdi. Fırat Nehri'nin batısında tamamen kontrolü sağlayan muhalefet; şehirlerde asayişi sağlamak, siyasi geçiş sürecini başlatmak, hayatın normalleşmesi için öncül adımları atmak niyetinde. Geçiş sürecinin pürüzsüz olması adına devlet kurumlarına müdahale edilmemesi talimatı özellikle önemli. Böylece devletin yok olmasının ve vatandaşa verilecek hizmetlerdeki aksaklıkların önüne geçilmiş oldu. Diğer bir ifadeyle kaos yerine istikrarlı bir geçiş sürecinin düğmesine basıldı.
Şam'ın alınmasıyla her ne kadar Baas rejimi devrilse dahi tüm Suriye’de "Suriyelilerin" iktidarının tesis edilmesi henüz tamamlanmış değil. İsrail’in "fırsatçılık" yaparak bazı hedeflere saldırılar düzenlemesi ve Golan’dan biraz daha toprak kopartması art niyetli ve hesapsız girişimler. Öte yandan muhalefet önceliğini unutmadan devletin konsolidasyonu üzerinde yoğunlaşıyor. Diğer bir ifadeyle İsrail konusu geleceğe tahvil ediliyor.
İran’ın Suriye’yi terk etmek zorunda kaldığı ve Rusya’nın bir toparlanma sürecine girdiği de unutulmamalı. Çöken Baas rejiminin devrik lideri Beşşar Esed’e verilen koşulsuz destek yüzünden Suriye halkının "kendi öz vatanında parya" olduğu dönem sona eriyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) seçilmiş başkanı Donald Trump’ın yayımladığı mesaj sonrasında, ABD’nin de İran ve Rusya'yla benzer bir tercihte bulunacağı anlaşılıyor. Halen ABD askerlerinin ve üslerinin güvenliğine odaklanan Pentagon ve Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), Brett McGurk’ün önyargılı projeksiyonlarıyla "yanlış ata oynayarak" Amerikan çıkarlarını ve vergilerini heba etti.
Fırat'ın doğusunda iş bitmedi
Şam ana mihverindeki gelişmelerin yanında Fırat Nehri'nin doğusunda iş bitmiş değil. Münbiç’in büyük oranda kontrolü sağlanmış durumda. Deyrizor ise petrol kaynaklarıyla başka bir çatışma iklimini ateşledi. Terör örgütü PKK’nın sivilleri hedef almasıyla Münbiç’in küçük bir bölümünde ve Deyrizor’da muhtemelen bir müddet daha silahlı mücadele devam edecek. Münbiç’in ekonomik kaynakları ve coğrafi konumu, Deyrizor'un ise petrol kaynakları mücadelenin devam etmesine yol açıyor. Fırat Nehri'nin doğusu ve Deyrizor muhtemelen bir müddet Suriye’deki gündemin ana konu başlıklarından birisi olacak. Bu noktada Türkiye açısından önemli olan Münbiç meselesine eğilmekte fayda var.
Münbiç’te kontrolün tam olarak sağlanması gerekiyor. Diğer bir ifadeyle şehirdeki terör örgütü PKK varlığının tam olarak sonlandırılması ve aşiretlerin Suriyelilik ekseninde sosyal uyumunun sağlanması önemli. Aksi takdirde bölünmüş ve eksik bir Suriye gelecek nesillere aktarılmış olacak. O halde Münbiç’te terörün varlığının muhalefet ve PKK için neden önemli olduğunu anlamak, bu yolla Suriye Milli Ordusunun (SMO) Münbiç’i kontrol altına almasıyla neyin başarılmış olduğunu görmek önemli.
Münbiç su kaynağı, tarım ürünleri ve elektrik üretimi açısından kendine yeterli bir şehir. Suriye genelinde yaşanan çatışmalara rağmen şehir, ekonomik potansiyeliyle, şehre hakim olana lojistik avantajlar sunabiliyor. Şehrin ekseriyetle Arap ve Türk olan demografisi DEAŞ ve PKK’nın bölgede boy göstermesiyle Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. Ancak bu durum şehrin aşiretlere dayanan demografisini değiştirmedi. ABD’nin zorlamasıyla DEAŞ'a, sonrasında PKK’ya lütuf olarak verilen şehrin Türkiye-ABD arasında imzalanan protokolle tekrar şehrin sahiplerine iade edilmesi öngörülse dahi ABD bu sözünü hiçbir zaman yerine getirmedi. Kurulan bir askeri konseyle şehrin idaresi terör örgütü PKK’ya teslim edildi. İlginç olan husus Rusların da ABD askerleri kadar Münbiç’te PKK ile işbirliği yapmasıdır. İki hasım, PKK söz konusu olduğunda sessiz bir uyumu tercih ettiler.
Münbiç'in Türkiye için önemi
Münbiç’in Türkiye açısından önemine de birkaç açıdan değinmek gerekir. Öncelikle Münbiç Türkiye hududunun hemen güneyinde bir sıçrama tahtası niteliğindedir. Şehri kim kontrol ederse niyetine bağlı olarak Türkiye’ye yönelik ya bir tehdidi ya da bölgeyi kalkındırabilecek bir hamleyi tetikleyebilir. O halde Münbiç’in PKK'nın elinde olması Türkiye’nin hudut boyundaki ve gerisindeki meskunlara veya güvenlik kuvvetlerine yönelik saldırıların planlanmasına, hazırlığına ve icrasına yol açabilir. Ancak şehrin muhaliflerin kontrolü altına girmesiyle Münbiç güvenlik sorunu olmak yerine bölge ekonomisini canlandırma potansiyelini gerçekleştirecektir.
Münbiç’in bir diğer özelliği ise Fırat Nehri’nin Türkiye’ye en yakın geçiş noktalarına hakim olmasıdır. ABD’nin PKK’ya verdiği destek nedeniyle zamana yayılacak PKK ile mücadelede Münbiç’e hakim olmak bir avantaj. Örneğin askeri bağlamda Münbiç’in kontrolü, Fırat Nehri'nin doğusuna yapılacak müteakip harekatlarda PKK’nın yapabileceği geniş cepheli asimetrik saldırıları önleme imkanı tanıyor. Sosyoekonomik bağlamdaysa Münbiç, Bab ile birlikte bir ekonomik çekim merkezi olmaya adaydır.
Askeri açıdan Münbiç’in kontrol edilmesi sonrasında, SMO ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin kuzeyden başlatabileceği bir imha harekatında kuvvet tasarrufu yapılabilecek. Hem Fırat Nehri mihveri hem de Türk hudutlarından muhtemel bir imha harekatı başlatılarak PKK’nın geniş bir alanda çevrilmesi mümkün. Diğer bir ifadeyle Deyrizor’un da muhalefet yönetimine geçmesiyle PKK her istikametten baskı altına alınabilecek. ABD’nin PKK lehine tavrı bilinse de halkın desteğinden mahrum bir PKK’nın Suriye’den silinmesini engelleme imkanı mümkün görünmüyor.
SMO’nun Münbiç’i kontrol altına almasıyla birlikte yerinden edilenlerin ve Türkiye’de koruma altına alınan Suriyelilerin gönüllü ve onurlu geri dönüşünün de önü açıldı. Yaklaşık 400 bin Münbiçlinin Suriye’nin kuzeybatısında veya Türkiye’de yaşadığı dikkate alınırsa PKK’nın Münbiç’ten çıkarılmasıyla yüzbinlerce Münbiçli kendi topraklarına dönebilecek.
Sonuçta Münbiç’in ele geçirilmesi Halep, Hama, Humus ve Şam kadar önemli ve Türkiye açısından önemli bir güvenlik girişimi. Öte yandan Fırat Nehri'nin doğusundaki tüm PKK varlığının silinmesi ve Suriye’nin tam manasıyla normalleşmesi hedefi hatırda tutulmalı. Münbiç ile PKK’nın Suriye’den çıkarılmasında sabırla katlanılacak uzun bir sürecin sadece ilk safhası tamamlandı.
[Doç. Dr. Murat Aslan, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA Kıdemli Araştırmacısıdır.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.