Bu yılki Hac mevsimi, siyasi krizlere ve dünyanın içinde bulunduğu sağlık ve ekonomik koşullara rağmen dün, büyük bir başarıyla sonuçlandı. Suudi hükümetinin Hac mevsimleri organizasyonunun yüzüncü yılı Hicri 1443'e denk geldi.
Hicri 1343'te (MS 1924) Kral Abdülaziz'in Mekke'ye girişiyle Suudi döneminde ilk Hac mevsiminin düzenlenmesinin ardından 100 yıl (100 Hac mevsimi) geçmesi çok önemli bir durum. Krallık 100 yıl boyunca tüm zorlukların üstesinden gelmeyi, tüm zorluklarla yüzleşmeyi ve hacılara tarihte benzeri olmayan en iyi hizmetleri sunmayı başardı.
Suudi Arabistan, son 100 yılda Hac mevsimlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesiyle ilgili zorluklar ve sorunlarla karşı karşıya kaldı. Suudi liderliği, İki Kutsal Cami’nin Koruyucusu unvanına sahip olan Suudi Arabistan Kralı'nın doğrudan himayesi ve denetimi altında yönetimde (kalabalıklar, krizler, kaynaklar, projeler ve diğer alanlarda) entegre sistemini, kurumsal gelişimi inşa etmek ve geliştirmek için muazzam çaba sarf etti. Devletin ortaya çıkışının başlangıcında, Kral Abdülaziz birçok sorunla yüzleşebildi ve İki Kutsal Cami’ye ve hedeflerine hizmet etmek için entegre bir sistem inşa etmeye çalıştı. Haccın organize edilmesi ve denetlenmesi, ülkede bir dizi kilit sektörün (güvenlik, sağlık, medya, ulaşım, belediyeler, su ve yiyecek içecek...) kurulması ve gelişmesiyle aynı zamana denk geldi. Bu, Suudi Arabistan Krallığı'nın 100 yıl boyunca hacıların hizmetinde İki Kutsal Cami’nin ve kutsal mekanların yeniden inşasında ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor.
Tüm bu çabalara rağmen Hac ile ilgili karşıt kampanyaların, safsataların, dedikoduların ve komploların tekrarlanması dikkat çekici. Hicaz kralı olarak Kral Abdülaziz'e biat edilmesinden sonra Abdülaziz'e karşı kampanyalar başladı. Bu durum bazı ülkelerin vatandaşlarının güvenlik bahanesiyle hac yapmasının engellemesine yol açtı! Ayrıca İki Kutsal Cami’nin İslami yönetim altında olması için çağrılar yapıldı. Hatta bazıları (Müslümanlar) Hac ibadetinin İngiliz koruması altında olmasını istedi! Bu, İki Kutsal Cami’nin uluslararası çapta genişletilmesi konusunda sürekli tekrarlanan bir önermedir.
Bahsettikleri herhangi bir İslami yönetim veya uluslararasılaşma hakkında bilgi yok mu? Kral Abdülaziz’in Hac ve hacıları güvence altına almak için yaptıkları sayfalarca yazılmayı hak eden bir hikaye.
Bazıları, Arap Yarımadası'nda birkaç yüzyıl boyunca Kral Abdülaziz'den önce güvensizlik hakkında anlatılanların bir tür efsane olduğunu düşünüyor. El-Ceberti, El-Bediri, El-Kürdi ve diğer tarihçiler Hac ve hacıların güvenlik durumu ile ilgili aşırı çirkinlikler nedeniyle hacıların yaşadıklarına dair neredeyse inanılmayacak hikayeler anlattılar. Hicri 10’uncu yüzyılda (MS 14’üncü yüzyıl civarında) yaşayan Şafii hukukçu Elvan el-Hamavi bile “Hidâyet Lambası ve Velâyetin Anahtarı” kitabından Hac bölümünü çıkarmıştır. Bunun nedeni güvenlik sorunları ve hacıların emniyetli bir şekilde Mekke'ye ulaşamamaları nedeniyle Hac ibadetinin o sırada vacip olmadığına inanmasıdır.
Yüzyıllar sonra Şairler Prensi Ahmed Şevki, Hac ve hacıların durumunu tarif etti. Şairin tarifleri, 14’üncü yüzyılın (MS 19’uncu yüzyıl) başında ve Suudi yönetimi öncesi güvenlik ve Hac durumuyla ilgiliydi. Durumun gerçekliğini anlamak için Şevki'nin beyitlerini (Hacıların Haccı) okumak yeterli. Şevki’nin o zamanki durumu anlatımı başka hiçbir tarife ihtiyaç bırakmayacak nitelikte.
Suudi egemenliğinden sonra güvenliğin sağlanmasına rağmen Kral Abdülaziz karşıtı söylentiler yayıldı. Hindistan'da yayınlanan Zaminda gazetesinin sahibi Zafer Ali Han Kral Abdulaziz’e yolladığı mektubunda şu ifadelere yer verdi:
“Bazı güçlü muhalifler, Kral aleyhine çeşitli haberler yayıyorlar. Peygamber'in kabrindeki yeşil kubbeyi kaldırmaya karar verdiğinizi beyan ediyorlar. Lütfen Müslümanlara Kutsal Kabrin bakımı konusunda güvence vermek ve bozguncuları susturmak için bu uydurma hikayeyi tamamen inkar ettiğinizi imzanızı da atarak ilan edin.”
Bunun üzerine Kral, Zafer Ali Han'a şu cevabı gönderdi:
“Yeşil Kubbe hakkında söylenen her şey asılsız ve yalandır. Allah'ın lütfuyla Allah’ın Elçisi’nin kabri emniyettedir. Aynı şekilde biz bütün salihlerin kabirlerini muhafaza eder, saygı gösteririz ve onları her türlü saldırıdan koruruz. Bunu bir din olarak görürüz. Bu konuda Allah'a ahd ettik."
Hicri 1345 - MS Ekim 1926'da İki Kutsal Cami’nin Memurları Cemiyeti, Hindistan'ın Butu şehrinde Hicaz Konferansı düzenledi. Müslümanların sayısı yaklaşık 90 milyona ulaşan Hindistan o dönemde dünyanın en büyük Müslüman nüfusunu temsil ediyordu. Hindistan konferanstan sonra gelecek sene mukaddes topraklarda durum değişinceye kadar Müslümanların hac yapmayacaklarına karar verdiler. Konferansta ayrıca "İslami hükümetlerin en büyüğü İngiliz hükümetinin gölgesi altına girdi" ifadesi de yer aldı.
O yıllarda bazı ülkeler çeşitli nedenlerle hacılarının Hac yapmasını engelledi. Bunların hepsi Kral Abdülaziz'in yönetimine karşı çıkmayı amaçladı. İster o ülkelerin hükümetlerinden ister o ülkelerin kendi kontrolleri altındaki hükümetlerden olsun, Hac dosyası bir baskı ve pazarlık kozu haline getirildi. Daha da kötüsü, İki Kutsal Cami’nin İslami idare altına alınmasını talep edenlerin bir kısmı, İki Kutsal Cami’nin vakfiyelerine el koyanlar oldu. Hem bunu yapıp hem de İki Kutsal Cami’ye nasıl inanıyorlar?
Lübnanlı yazar, politikacı ve fikir adamı Emir Şekip Arslan bu konuda şunları yazmıştı:
“Bu hükümetlerin bazıları bu vakıfların bir kısmını yuttu, ücretlerini eritti, vakıflarının şartlarını eski haline getirdi. İki Kutsal Cami’ye bir kese dirhem verseler veya bir gemi tahıl nakletseler, Hicaz halkına babalarının malından sadaka verdiklerini düşünürler.”
Geçmişte Hac ibadetinin bir nevi şehadet gibi olduğunu söyleyen Talat Paşa da şu ifadeleri kullanmıştı:
“Hacı ailesiyle vedalaşır ve onlar da sanki bir daha dönmeyecekmiş gibi ona veda ederler. Yol çetin ve emniyetsizdi. Çeteler (haydutlar) hacıların konvoylarına baskın düzenleyerek öldürüyor ve yağmalıyorlardı. Kral Abdülaziz haccın düzenlenmesi dosyasını eline geçirdiğinde, çölün enine boyuna güvenlik sağlandı ve çöl dünyadaki herhangi bir şehirden daha güvenli hale geldi.”
Kurucu Kral, hacılara yalnızca güvenlik sağlamakla kalmadı, aynı zamanda o sırada devlet kaynaklarının kıtlığına rağmen İki Kutsal Cami’yi genişletmek, inşa etmek ve Rahman'ın misafirlerine tüm hizmetleri sunmak için tüm olanakları kullandı. Oğulları, ondan sonraki krallar da İki Kutsal Cami’ye hizmet etmek ve ziyaretçilerinin rahatı için tüm araçları tedarik etmek için tüm kapasiteleri ve kaynakları kullandılar.
Bugün Suudi Arabistan'ın sağladığı dev başarılar ve seçkin hizmetler, İki Kutsal Cami’nin Koruyucusu Kral Selman bin Abdülaziz ve Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ın önderliğinde kurucu Kral’ın başlattığı hizmetlerin bir uzantısı olarak geliyor. Krallık hükümeti, yıllık on milyarlarca riyal işletme bütçesinin yanı sıra İki Kutsal Cami ve kutsal mekanların projelerine yüz milyarlarca riyal harcadı.
Suudi Arabistan'ın Hac için neler sunduğu, hakkında öne çıkmayı ve yayınlanmayı hak eden uzun bir konuşma ve Hac ile ilgili birçok yön ve detay var. Ancak böyle bir makale, Suudi döneminden önce hacıların sağlık, ulaşım, altyapı, teknoloji, güvenlik hizmetleri veya gıda alanlarında yaşadıklarına kıyasla hacıların Suudi limanlarına girdiklerinden beri kendilerine sunulan tüm imkanları ve hizmetleri kapsayamaz. Kapasite, bir asır önce kapasite yaklaşık 100 bin hacıyı kaldırıyorken günümüzde milyonlarca hacıyı kaldırabiliyor.
Yüzüncü yıl bu yılki Hac mevsimine denk geldiği için Suudi liderliğinin, hükümetinin ve halkının İki Kutsal Cami’nin hizmetinde ve hacılar için kolaylıklar sağlamada neler yaptığını unutmamalıyız. Bu kolaylıklar Kral Abdülaziz döneminden günümüze kadar tüm tesis ve hizmetlerin inşasında, genişletilmesinde ve geliştirilmesinde İki Kutsal Cami ve kutsal mekanlara gösterilen özen ve dikkatin boyutunu yansıtmaktadır.
İki Kutsal Cami’ye hizmet etmek ve Rahman'ın konuklarını ağırlamak için tüm yeteneklerini adamaya devam edecek olan Suudiler, Arap ve İslam medeniyetinin mirasçıları olarak kalacaktır.
Kaynak: Şarku'l Avsat