Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ darbeden sonra yaptığı açıklamada, 15 Temmuz silahlı kalkışmanın, Türk Silahlı Kuvvetlerini (TSK) etkisiz hale getirmek amacıyla CIA ve Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından ortaklaşa organize edildiğini söyledi.

İlker Başbuğ, CIA'in ordu içindeki FETÖ'cülerin darbeyi planladığını bildiğini ve dış yardım olmaksızın bu girişimi gerçekleştirmenin "akla aykırı" olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "FETÖ ile mücadelede 2012'den beri tek başına mücadele ettiğini" de söyleyen Başbuğ;

"[FETÖ lideri Fethullah] Gülen nerede yaşıyor? ABD'de ona kim fırsat sağlıyor? CIA. Bu istihbarat teşkilatı ona boşuna mı oturma izni verdi? İstihbaratın onu kullanmayacağını mı düşünüyorsunuz?" ifadelerini kullanmıştı.

FETÖ ve CIA'nın uydurma delillere dayalı davalarla TSK'yı itibarsızlaştırmak istediğini belirten eski başkan, son darbe girişiminin "projedeki son adım" olduğunu belirtmişti.

Darbenin ardından yapılan çeşitli anketler, Türk kamuoyunun önemli bir bölümünün darbenin arkasında ABD'nin olduğuna veya en azından darbecilerin işlerini kolaylaştırıcı bir rol oynadığına inandığını gösteriyor. Anket kuruluşu Andy-Ar tarafından yapılan bir ankete göre, ankete katılanların yüzde 64,4'ü darbe girişiminin arkasında FETÖ'nün lideri Fethullah Gülen'in olduğuna inanırken, yüzde 3,8'i doğrudan ABD'yi suçladı. Anket, yanıt verenlerin yüzde 72,6'sının diğer devletlerin askeri cunta girişimini desteklediğini düşündüğünü gösterdi.

Kamuoyunun böyle düşünmesi büyük ölçüde, Gülen'in 1999'dan beri kendi isteğiyle sürgünde yaşadığı ABD'deki karanlık varlığına dayanıyor.

Darbe ile ilgili bulgular, 15 Temmuz planında CIA ve üst düzey bir ABD komutanının parmağı olduğunu işaret ediyor.

CIA Milli İstihbarat Konseyi eski başkan yardımcısı Fuller, daha önce Huffington Post için yazdığı bir yazıda Gülen'in darbenin arkasındaki beyin olduğuna inanmadığını iddia ederek Gülen'i aklamıştı.

ABD etkisiyle büyüyen örgüt

Fethullah Gülen 1992 yılında ABD’de 55 gün kaldıktan sonra, 1997’de yeniden Amerika yolunu tuttu ve birçok kişiyle görüşerek operasyon ağını büyüttü. Her dönem egemen güçlerle saf tutan FETÖ, 28 Şubat 1997 darbesinde, darbecilerin yanında durdu. Askerleri övüp, hükümetin devrilmesi hakkında konuşup yorum yaparken, bu dönem gerçekleşen kamu ihraçları, başörtü yasağı gibi olaylara karşı sessiz kaldı; çünkü darbe FETÖ’nün amaçları için bulunmaz bir fırsattı.

FETÖ, “Postmodern Darbe” ismi verilen 28 Şubat’tan sonra, orduda açılan pozisyonlara, kendi tarafındaki askerlerin getirilmesini sağladı. 15 Temmuz ihanetine giden süreçte, örgüt orduya sızmaya devam etti. Gülen’in 1998’de Papa ile görüşmesi, FETÖ’nün etki alanının ne kadar genişlediğini bir kez daha ortaya koydu. Elebaşı Gülen, 1999 yılında kendisine dava açılacağını duyunca ABD’ye kaçtı. İçinde CIA ajanlarının da olduğu 30 kişinin referansıyla oturma izni alarak Pensilvanya’ya yerleşti. Yıllar boyu devletin her kademesine sızan FETÖ’cülerin sayısı ve etkisi 2000’li yıllarda daha da büyüdü.

Sıkıyönetim Komutanlığı 1972'de rapor yayınlamıştı

Tehlikeli terör örgütünü büyütürken sürekli olarak CIA ile içli dışlı olan Fetullah Gülen, 1972'de Sıkıyönetim Komutanlığı'nın bir raporunda ifşa oldu. Komutanlık, 'CIA, Gülen'e para aktarıyor' demişti.

Raporun devamında ise, “1966’dan sonra İzmir’de kendi düşüncesine göre örgütlenmeye başlayarak bir çevre edinmeye başladı. Amacına ulaşmak için kullanabileceği her ne olursa amaç için yapılması mubahtır söylemini cemaatine empoze ederek değişik sivil toplum örgütleri içerisinde sivrilmeye başladı. CIA ve MOSSAD vasıtası ile büyük oranda paralar aktarılarak 1970 yılında klasik Nurculardan ayrılarak kendi cemaatini oluşturmaya başladı," satırları yer alıyor.

resized_0741f-d0bc5207rapor1 (1)

Daily Sabah, Milliyet, GZT