Yaklaşık iki ay önce ateşkes için makul bir çerçeve oluşmasına rağmen, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki yıkımı ve insani krizin boyutu olağanüstü düzeylere ulaşıyor ve İsrail süreci kasıtlı olarak açmaza sürüklüyor. Geride bıraktığımız aylarda Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden tarafından önerilen ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından da uygulanması yönünde çağrı yapılan üç aşamalı yol haritası, 2 Temmuz tarihinde Hamas tarafından büyük ölçüde kabul edilmişti. Buna rağmen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, yeni ve kabul edilemez talepler ileri sürerek savaşı mümkün olduğunca uzatmak, işgali kalıcılaştırmak ve ateşkesi istemeyenin Hamas olduğu algısını yaratmak gibi birden fazla hedefi gerçekleştirmeye çalışıyor gibi görünüyor.

Hamas'ın kabul ettiği ateşkesin ana hatları

Biden’ın mayıs ayının son günlerinde açıkladığı ve Katar aracılığıyla Hamas’a aktarılan plan, ana hatlarıyla şu içeriğe sahipti: Birinci aşamada geçici ateşkesin sağlanması, İsrail güçlerinin yoğun nüfuslu bölgelerden çekilmesi ve bu bölgelerin sakinlerinin evlerine geri dönmesi, bazı "rehinelerin" serbest bırakılması ve insani yardımların artırılması; ikinci aşamada çatışmaların kalıcı olarak sonlandırılması, hayatta kalan tüm "rehinelerin" serbest bırakılması, karşılığında bazı Filistinli tutukluların da İsrail tarafından serbest bırakılması ve İsrail güçlerinin Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesi; son aşamada ise ölen rehinelerin cenazelerinin teslim edilmesi ve Gazze’de büyük ölçekli bir yeniden inşa sürecinin başlatılması.

BM: İsrail, geçen hafta Gazze'ye planlanan yardım sevkiyatının sadece üçte birine izin verdi BM: İsrail, geçen hafta Gazze'ye planlanan yardım sevkiyatının sadece üçte birine izin verdi

BMGK'nin 10 Haziran 2024 tarihli toplantısında ise hemen hemen aynı içerikte bir metin oylandı ve çekimser kalan Rusya dışındaki daimi ve geçici üyelerin tamamı plana kabul oyu verdi. Bu şekilde resmileşen ve uluslararası hukuk gereği bağlayıcılığı da bulunan 2735 sayılı karar, hem İsrail’e hem de Hamas’a bu plana uyma çağrısı yapıyordu.

Bu çerçeve, Biden tarafından ilan edilmeden önce Katar ve Mısır’la yürütülen istişareler neticesinde oluşturulmuştu ve Hamas’ın daha önceki süreçlerdeki talepleriyle de uyumluydu. 2 Temmuz tarihinde Hamas, bu çerçeveye temelde olumlu yaklaştığını bildirdi ve bazı minör değişiklik isteklerini arabuluculara bildirdi.

Ne var ki bu tarihten sonra Netanyahu yönetimi tam bir oyalama politikası izlemeye başladı. Müzakereler geciktirildi veya ertelendi, "tüm hedeflere ulaşılıncaya kadar" savaşa devam etme söylemi tekrar edildi ve eş zamanlı olarak sahada ağır savaş suçları ve insanlık suçları işlendi. Son olarak 31 Temmuz tarihinde Tahran’da Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’ye düzenlenen suikast ise açıkça bu süreci akamete uğratmak, hatta belki de çatışmayı bölgeselleştirerek ABD’nin de desteğiyle yeni cepheler açmak amacına matuftu.

Hamas yeni görüşmelere neden katılmıyor?

ABD’nin ve arabulucuların çağrısıyla ağustos ayı ortasında Katar’ın başkenti Doha’da yeni görüşmeler başlamış ve Mısır’ın başkenti Kahire’de yeni bir aşamaya geçilmiş olsa da, Hamas bu görüşmelere katılmıyor. Zira Hamas, üzerinde uluslararası mutabakat sağlanan yukarıda ana hatlarını çizdiğimiz çerçeve dışında başka bir planın müzakere edilmesini reddediyor. İsrail ise, somut sonuç üretme ihtimali son derece düşük olan bu yeni müzakere turuna, Netzarim ve Philadelphi koridorlarını kendi kontrolleri altına alma ve "operasyon hakkı"nı saklı tutma şeklinde üç yeni taleple geldi.

Adını İsrail’in 2005 yılında Gazze Şeridi’nden çekilmesine kadar bu bölgede var olan bir İsrail yerleşim biriminden alan Netzarim Koridoru, Gazze’nin kuzey ve güney bölgelerini birbirinden ayırıyor ve kara harekatının başladığı dönemden bu yana İsrail’in en fazla stratejik önem atfettiği nokta olma özelliği taşıyor. İsrail güçlerinin burada kalması, Gazze’nin fiilen ikiye bölünmesi ve belki de kuzeyde yeni İsrail yerleşim birimlerini kurabilmesi anlamına gelecektir.

Arapların "Selahaddin Koridoru" olarak adlandırdığı Philadelphi Koridoru ise Gazze Şeridi’nin en güneyinde bulunuyor ve Gazze ile Mısır arasındaki sınır hattını içine alıyor. Bu bölgenin İsrail kontrolünde kalması ise Gazze’nin dünyayla bağlantısının kalıcı olarak kesilmesi veya yüzde 100 oranında İsrail’in denetimine tabi olması anlamına gelecektir.

Önemle belirtilmesi gerekir ki, 1967 yılında Gazze Şeridi’ni işgal eden İsrail 2005 yılındaki çekilmeye kadar bu iki koridorun kontrolünü elinde tutuyordu. Bu iki stratejik hattın yeniden İsrail’in eline geçmesi ise, İsrail’in saklı tutmak istediği "operasyon hakkı" ve kuzeyde olası yeni İsrail yerleşim birimlerinin kurulması ihtimaliyle birlikte düşünüldüğünde, genel denklemi 2005 öncesine geri döndürmek anlamına gelecektir.

Dünyadan gelen yoğun tepkiler ve sahadaki güçlü direniş sonucunda, Gazze’yi tamamen ele geçirme ve 2 milyonu aşkın Filistinliyi tehcir etme amacına ulaşamayan İsrail, bu eski denkleme dönüşü yeni hedef olarak benimsemiş görünüyor ve basına yansıyan haberlerden anlaşıldığı kadarıyla bu hususta yalnızca sınırlı tavizlere açık. Öte yandan Filistin tarafının bunca ağır bedeller ödendikten sonra 7 Ekim öncesine kıyasla herhangi bir kazanım sağlamak bir yana, 20 yıl önceki kazanımlarını da ortadan kaldıracak bir senaryoyu kabul etmesi mümkün değildir. Bu durumda da İsrail, kendisi ateşkes istemesine rağmen Hamas'ın rıza göstermediği algısını yaratmaya çalışacak ve savaşı daha da uzatacaktır.

Bilinmeyen sayıda can kaybına ilave olarak, hayatta kalanların en temel ihtiyaçlardan yoksun halde ve salgın hastalıklarla karşı karşıya bulunduğu Gazze’deki İsrail saldırganlığının devam ettiği her gün, kapanması çok zor, belki de imkansız yeni yaralar açılacak. Uluslararası toplum bir an önce BMGK'nin kabul ettiği çerçeveye dönülmesi, makul ve adil bir ateşkesin hayata geçirilmesi için İsrail üzerinde elindeki tüm araçlarla baskı kurmalıdır.

[Dr. Selim Sezer, İstanbul Gedik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Daily Ummah'ın editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Editör: Daily Ummah